Tılsımlar Mecmuası | Yirminci Mektubun – İkinci Makamı | 39
(33-41)
İşte وَلِلَّهِ اْلمثَلُ الاَعْلَى Vâcib'ül Vücûdun mâhiyet-i kudsiyyesi, mâhiyat-ı mümkinat cinsinden değildir. Belki bütün hakaik-ı kâinat, o mâhiyetin Esmâ-i Hüsnâsından olan Hak isminin şuâlarıdır. Mâdem mâhiyet-i mukaddesesi; hem Vâcib-ül Vücûddur, hem maddeden mücerreddir, hem bütün mâhiyata muhaliftir; misli, misâli, mesîli yoktur. Elbette o Zât-ı Zülcelâlin o Kudret-i Ezeliyesine nisbeten bütün kâinatın idaresi ve terbiyesi; bir bahar, belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-ı A'zam ve dâr-ı Âhiret, Cennet ve Cehennemin îcadı; bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyâları kadar kolaydır.
Üçüncü Sır: Adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzinin nihayet derecede olan kolaylığa sebebiyet vermelerinin sırrı ise şudur ki: Mâdem Sâni'-i Kadîr mekândan münezzehtir, elbette kudretiyle her mekânda hazır sayılır. Ve mâdem tecezzi ve inkısam yoktur; elbette her şey'e karşı, bütün esmâsiyle müteveccih olabilir. Ve mâdem her yerde hâzır ve her şey'e müteveccih olur.. öyle ise mevcudat ve vesâit ve ecram onun ef'âline mümânaat etmez, ta'vik etmez, belki hiç lüzum yok. Faraza lüzum olsa, elektriğin telleri gibi ve ağacın dalları gibi ve insanın damarları gibi; eşya, vesile-i teshilât ve vasıta-i vüsûl-ü hayat ve sebeb-i sür'at-i ef'al hükmüne geçer. Ta'vik, takyid men’, müdahale şöyle dursun belki teshil, tesri’ ve îsâle vesile hükmüne geçer. Demek, Kadîr-i Zülcelâlin tasarrufat-ı kudretine herşey itâat ve inkıyad cihetinde -ihtiyaç yok- eğer ihtiyaç olsa kolaylığa vesile olur.

Elhâsıl: Sâni'-i Kadîr; külfetsiz, mualecesiz, sür'atle, suhuletle herşey'i o şey'e lâyık bir surette halkeder. Külliyatı, cüz'iyat kadar kolay îcad eder. Cüz'îyatı, külliyat kadar san'atlı halkeder. Evet külliyatı ve semâvâtı ve arz'ı halkeden kimse, semâvat ve arz'da olan cüz'iyatı ve efrad-ı zîhayatiyeyi halkeden elbette yine O'dur ve O'ndan başka olamaz. Çünki o küçük cüz'iyat; o külliyatın meyveleri, çekirdekleri,
misâl-i musağğarlarıdır.Hem o cüz'iyatı îcad eden kim ise, cüz'iyatı ihâta eden unsurları ve semâvat ve arz'ı dahi O halketmiştir. Çünki: Görüyoruz ki: Cüz'iyat külliyata nisbeten birer çekirdek, birer küçük nüsha hükmündedir. Öyle ise, o cüz'îleri halkeden Zât'ın elinde, anâsır-ı külliye ve semâvat ve arz bulunmalıdır.Tâ ki, hikmetinin düsturlariyle ve ilminin mizanlariyle o küllî ve muhît mevcudatın hulâsalarını, mânalarını, nümunelerini; o küçücük misâl-i musağğarlar hükmünde olan cüz'iyatta dercedebilsin.
Ses Yok