Tılsımlar Mecmuası | Yirmialtıncı Söz Kader Risalesi | 91
(81-93)
Hâtime
[Eski Said'in serkeş, müftehir, mağrur, ucublu, riyâkâr nefsini susturan, telime mecbur eden beş fıkradır.]
Birinci Fıkra: Madem eşya var ve san'atlıdır. Elbette bir ustaları var. Yirmiikinci Söz'de gayet kat'î isbat edildiği gibi: Eğer herşey birinin olmazsa, o vakit herbir şey, bütün eşya kadar müşkil ve ağır olur. Eğer herşey birinin olsa, o zaman bütün eşya, birşey kadar âsân ve kolay olur. Madem zemin ve âsumânı birisi yapmış, yaratmış. Elbette o pek hikmetli ve çok san'atkâr Zât, zemin ve âsumanın meyveleri ve neticeleri ve gayeleri olan zîhayatları başklalara bırakıp işi bozmayacak. Başka ellere teslim edip bütün hikmetli işlerini abes etmiyecek, hiçe indirmiyecek, şükür ve ibadetlerini başkasına vermiyecektir.
İkinci Fıkra: Sen ey mağrur nefsim! Üzüm ağacına benzersin. Fahirlenme, salkımları o ağaç kendi takmamış. Başkası onları ona takmış.
Üçüncü Fıkra: Sen ey riyâkâr nefsim! "Dine hizmet ettim" diye gururlanma. اِنَّ اللَّهَ لَيُؤَيِّدُ هَذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ sırrınca: Müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o recül-i fâcir bilmelisin. Hizmetini, ubûdiyyetini; geçen ni'metlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farîze-i hilkat ve netic-i san'at bil, ucub ve riyâdan kurtul!.
Dördüncü Fıkra: Hakikat ilmini, hakikî hikmeti istersen; Cenâb-ı Hakk'ın mârifetini kazan. Çünki: Bütün hakaik-ı mevcudat, İsm-i Hakk'ın şuunatı ve Esmâsının tezahüratı ve sıfâtının tecelliyatıdırlar. Maddî ve mânevî, cevherî, arazî herbir şey'in, herbir insanın hakikatı, birer ismin nuruna dayanır ve hakikitına istinad eder. Yoksa; hakikatsız ehemmiyetsiz bir surettir. Yirminci Söz'ün âhirinde, şu sırra dair bir nebze bahsi geçmiştir. Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan mevtten kaçarsan;
Ses Yok