Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 119
(103-122)
olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak. Sonra daha güzel bir surette tazelenecektir. يَوْمَ تُبَدَّلُ الاَرْضُ غَيْرَ الاَرْضِ sırrı tahakkuk edecektir.
Elhasıl: Dünyanın mevti mümkün, hem hiç şüphe getirmez ki mümkündür.
İkinci Mes'ele: Mevt-i dünyanın vuku bulmasıdır. Şu mes'eleye delil: Bütün Edyan-i Semâviyyenin icmâıdır ve bütün fıtrat-ı selimenin şehadetidir ve şu kâinatın bütün tahavvülât ve tebeddülât ve tagayyürâtının işaretidir. Hem asırlar, seneler adedince zîhayat dünyaların ve seyyar âlemlerin, şu dünya misafirhanesinde mevtleriyle, asıl dünyanın da onlar gibi ölmesine şehadetleridir.
Şu dünyanın sekeratını, Âyât-ı Kur'aniyyenin işaret ettiği surette tahayyül etmek istersen, bak, şu kâinatın eczaları, dakik, ulvî bir nizam ile birbirine bağlanmış. Hafî, nâzik, lâtif bir rabıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki; eğer ecram-ı ulviyyeden tek bir cirm, "Kün" emrine veya "Mihverinden çık" hitabına mazhar olunca, şu dünya sekerata başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecramlar dalgalanacak, nihayetsiz feza-yı âlemde milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müthiş sadaları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak yeryüzü düzlenecek. İşte, şu mevt ve sekerat ile Kadîr-i Ezelî kâinatı çalkalar; kâinatı tasfiye edip, Cehennem ve Cehennem'in maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennet'in mevadd-ı münasibeleri başka tarafa çekilir, âlem-i âhiret tezâhür eder.
Üçüncü Mes'ele: Ölecek âlemin dırılmesi mümkündür. Çünki: İkinci Esas'ta isbat edildiği gibi; Kudrette noksan yoktur. Muktazî ise, gayet kuvvetlidir. Mes'ele ise mümkinattandır. Mümkün bir mes'elenin gayet kuvvetli bir muktazîsi var ise, fâilin kudretinde noksaniyyet yok ise, ona mümkün değil: belki, vâki suretiyle bakılabilir.
REMİZLİ BİR NÜKTE
Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış, kök atmış. Hayır şer, güzel çirkin, nef' zarar, kemâl noksan, ziya zulmet, hidayet dalâlet, nur nâr, îman küfür, tâat isyan, havf muhabbet gibi âsârlariyle, meyveleriyle şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor. Daima tagayyür ve tebeddülâta mazhar oluyor.Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette o iki unsurun birbirine zıd olan dalları ve neticeleri, ebede gidecek; temerküz edip birbirinden ayrılacak. O vakit, Cennet-Cehennem suretinde tezahür
Ses Yok