Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 117
(103-122)
Şu altı temsil; hem nâkıs, hem mütenâhî, hem zaif, hem te'sir-i hakikîsi yok olan mümkinat kuvvetinde ve fiilinde bilmüşâhede görünse; elbette hem gayr-i mütenâhî, hem ezelî,hem ebedî, hem bütün kâinatı adem-i sırfdan îcad eden ve bütün ukulü hayrette bırakan hem âsâr-ı azametiyle tecelli eden Kudret-i Ezeliyyeye nisbeten şüphesiz herşey müsavidir. Hiçbir şey O'na ağır gelmez (Gaflet olunmaya). Şu altı sırrın küçük mizanlariyle o kudret tartılmaz ve münasabete giremez. Yalnız fehme takrib ve istib'âdı izale için zikredilir.
Üçüncü Esasın Netice ve Hulâsası: Madem Kudret-i Ezeliyye, gayr-i mütünâhîdir. Hem, Zât-ı Akdes'e lâzime-i zaruriyyedir.Hem, herşey'in lekesiz, perdesiz melekûtiyyet ciheti, O'na müteveccihtir. Hem, O'na mukabildir. Hem, tesâvi-i tarafeynden ibaret olan imkân itibariyle muvazenettedir.Hem, şeriat-i fıtriyye-i kübra olan nizâm-ı fıtrata ve kavanîn-i âdetullaha mutî'dir. Hem, mânilerden ve ayrı ayrıı hususiyetlerden melekûtiyyet ciheti, mücerred ve sâfidir. Elbette en büyük şey, en küçük şey gibi, o kudrete ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Öyle ise, Haşirde bütün zevil-ervahın ihyası, bir sineğin baharda ihyasından daha ziyade kudrete ağır olmaz. Öyle ise: مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ fermânı mübalâğasızdır, doğrudur, haktır. Öyle ise, müddeamız olan: "Fâil muktedirdir, o cihette hiçbir mâni yoktur." Kat'î bir surette tahakkuk etti.
Dördüncü Esas
Nasıl, kıyamet ve haşre muktazi var ve haşri getirecek fâil dahi muktedirdir.Öyle de: Şu dünyanın, kıyamet ve haşre kabiliyeti vardır. İşte şu mahal kabildir olan müddeamızda dört mes'ele vardır.
Birincisi: Şu âlem-i dünyanın imkân-ı mevtidir.
İkincisi: O mevtin vukuudur.
Üçüncüsü: O harab olmuş, ölmüş dünyanın, âhiret suretinde tâmir ve dirilmesinin imkânıdır.
Dördürcüsü: O mümkün olan tâmir ve ihyânın vuku bulmasıdır.
Birinci Mes'ele: Şu kâinatın mevti, mümkündür. Çünki: Bir şey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâ-külli-hal neşvünema vardır. Neşvünema ve büyümek varsa, ona alâ-külli-hal bir ömr-ü fıtrî vardır.
Üçüncü Esasın Netice ve Hulâsası: Madem Kudret-i Ezeliyye, gayr-i mütünâhîdir. Hem, Zât-ı Akdes'e lâzime-i zaruriyyedir.Hem, herşey'in lekesiz, perdesiz melekûtiyyet ciheti, O'na müteveccihtir. Hem, O'na mukabildir. Hem, tesâvi-i tarafeynden ibaret olan imkân itibariyle muvazenettedir.Hem, şeriat-i fıtriyye-i kübra olan nizâm-ı fıtrata ve kavanîn-i âdetullaha mutî'dir. Hem, mânilerden ve ayrı ayrıı hususiyetlerden melekûtiyyet ciheti, mücerred ve sâfidir. Elbette en büyük şey, en küçük şey gibi, o kudrete ziyade nazlanmaz, mukavemet etmez. Öyle ise, Haşirde bütün zevil-ervahın ihyası, bir sineğin baharda ihyasından daha ziyade kudrete ağır olmaz. Öyle ise: مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ اِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ fermânı mübalâğasızdır, doğrudur, haktır. Öyle ise, müddeamız olan: "Fâil muktedirdir, o cihette hiçbir mâni yoktur." Kat'î bir surette tahakkuk etti.
Dördüncü Esas
Nasıl, kıyamet ve haşre muktazi var ve haşri getirecek fâil dahi muktedirdir.Öyle de: Şu dünyanın, kıyamet ve haşre kabiliyeti vardır. İşte şu mahal kabildir olan müddeamızda dört mes'ele vardır.
Birincisi: Şu âlem-i dünyanın imkân-ı mevtidir.
İkincisi: O mevtin vukuudur.
Üçüncüsü: O harab olmuş, ölmüş dünyanın, âhiret suretinde tâmir ve dirilmesinin imkânıdır.
Dördürcüsü: O mümkün olan tâmir ve ihyânın vuku bulmasıdır.
Birinci Mes'ele: Şu kâinatın mevti, mümkündür. Çünki: Bir şey kanun-u tekâmülde dahil ise, o şeyde alâ-külli-hal neşvünema vardır. Neşvünema ve büyümek varsa, ona alâ-külli-hal bir ömr-ü fıtrî vardır.
Ses Yok