Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 115
(103-122)
İKİNCİ MES'ELE ki; kudret, melekûtiyyet-i eşyaya taallûk eder. Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri, mülk ciheti ki: Âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri, melekûtiyyet ciheti ki: Âyinenin parlak yüzüne benzer.Mülk ciheti ise, zıdların cevelângâhıdır. Güzel çirkin, hayır şer, küçük büyük, ağır kolay gibi emirlerin mahall-i vürûdudur. İşte şunun içindir ki: Sâni-i Zülcelâl esbab-ı zâhirîyi, tasarrufat-ı kudretine perde etmiştir. Tâ dest-i kudret, zâhir akla göre hasis ve nâ- lâyık emirlerle bizzat mübaşereti görünmesin.Çünki: Azamet ve izzet, öyle ister. Fakat, o vesait ve esbaba hakiki te'sir vermemiştir. Çünki: Vahdet-i Ehadiyet öyle ister. Melekûtiyyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusatın renkleri, müzahrafatları, ona karışmaz. O cihet, vasıtasız kendi Hâlikına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona; illiyet, malûliyet giremez. Eğribüğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, Şemse kardeş olur.
ELHASIL: O kudret hem basittir, hem nâmütenâhîdir, hem zâtîdir. Mahall-i taallûk-u kudret ise, hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Öyle ise, o kudretin dairesinde, büyük küçüğe karşı tekebbürü yok. Cemaat ferde karşı rüchânı olamaz. Küll cüz'e nisbeten, kudrete karşı fazla nazlanamaz.
ÜÇÜNCÜ MES'ELE ki; kudretin nisbeti, kanunîdir. Yâni: Çoğa-aza, büyüğe-küçüğe bir bakar. Şu mes'ele-i gamızayı birkaç temsil ile zihne takrib edeceğiz.
İşte kâinatta "Şeffafiyet" "Mukabele" "Müvazene" "intizam" "Tecerrüd" "İtâat" birer emirdir ki; çoğu aza; büyüğü, küçüğe müsavi kılar,Birinci Temsil: "Şeffafiyet" sırrını gösterir.
Meselâ: Şemsin feyz-i tecellisi olan timsali ve aksi, denizin yüzünde ve denizin herbir katresinde aynı hüviyeti gösterir. Eğer küre-i arz, perdesiz güneşe karşı muhtelif cam parçalarından mürekkeb olsa; Şemsin aksi, herbir parçada ve bütün zemin yüzünde müzahametsiz, tecezzisiz, tenakussuz bir olur. Eğer faraza Şems, fâil-i muhtar olsa idi ve feyz-i ziyasını, timsâl-i aksini iradesiyle verse idi; bütün zemin yüzüne verdiği feyzi, bir zerreye verdiği feyzden daha ağır olamazdı.
İkinci Temsil: "Mukabele Sırrı"dır. Meselâ:
ELHASIL: O kudret hem basittir, hem nâmütenâhîdir, hem zâtîdir. Mahall-i taallûk-u kudret ise, hem vasıtasız, hem lekesiz, hem isyansızdır. Öyle ise, o kudretin dairesinde, büyük küçüğe karşı tekebbürü yok. Cemaat ferde karşı rüchânı olamaz. Küll cüz'e nisbeten, kudrete karşı fazla nazlanamaz.
ÜÇÜNCÜ MES'ELE ki; kudretin nisbeti, kanunîdir. Yâni: Çoğa-aza, büyüğe-küçüğe bir bakar. Şu mes'ele-i gamızayı birkaç temsil ile zihne takrib edeceğiz.
İşte kâinatta "Şeffafiyet" "Mukabele" "Müvazene" "intizam" "Tecerrüd" "İtâat" birer emirdir ki; çoğu aza; büyüğü, küçüğe müsavi kılar,Birinci Temsil: "Şeffafiyet" sırrını gösterir.
Meselâ: Şemsin feyz-i tecellisi olan timsali ve aksi, denizin yüzünde ve denizin herbir katresinde aynı hüviyeti gösterir. Eğer küre-i arz, perdesiz güneşe karşı muhtelif cam parçalarından mürekkeb olsa; Şemsin aksi, herbir parçada ve bütün zemin yüzünde müzahametsiz, tecezzisiz, tenakussuz bir olur. Eğer faraza Şems, fâil-i muhtar olsa idi ve feyz-i ziyasını, timsâl-i aksini iradesiyle verse idi; bütün zemin yüzüne verdiği feyzi, bir zerreye verdiği feyzden daha ağır olamazdı.
İkinci Temsil: "Mukabele Sırrı"dır. Meselâ:
Ses Yok