Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 113
(103-122)
görüp adalet-i mahzaya medar ve hikmet-i Rabbâniyyeye mazhar ve hikmetli mevcudat-ı âlemin bir büyük kardeşi olabilsin. Evet, şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidatların sünbüllenmesine müsait değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet, insanın cevheri büyüktür. Öyle ise, ebede namzettir. Mahiyeti âliyedir. Öyle ise, cinayeti dahi azîmdir. Sair mevcûdata benzemez. intizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel kalamaz, abes edilmez, fenâ-yı mutlak ile mahkûm olamaz, adem-i sırfa kaçamaz. Ona, Cehennem ağzını açmış bekliyor. Cennet ise, âğûş-u nazdarânesini açmış gözlüyor. Onuncu Söz'ün Üçüncü Hakikatı bu ikinci misâlimizi gayet güzel gösterdiğinden burada kısa kesiyoruz.
İşte misâl için şu iki âyet-i kerîme gibi pekçok berâhin-i lâtife-i akliyyeyi tazammun eden sâir âyetleri dahi kıyâs eyle, tatabbu' et. İşte Menâbi-i Aşere ve On Medar; bir hads-i kat'î, bir bürhan-ı kat'îyi intaç ediyorlar ve o pek esaslı hads ve o pek kuvvetli bürhan, haşir ve kıyâmete dâî ve muktazînin vücuduna kat'iyyen delâlet ettikleri gibi, Sâni-i Zülcelâlin dahi -Onuncu Söz'de kat'iyyen isbat edildiği üzere- Hakîm, Rahîm, Hafîz, Âdil gibi, ekser Esmâ-i Hüsnâsı, haşir ve kıyâmetin gelmesini ve saadet-i ebediyyenin vücudunu iktiza ederler ve saadet-i ebediyyenin tahakkukuna kat'î delâlet ederler. Demek haşir ve kıyâmete muktazî o derece kuvvetlidir ki, hiçbir şek ve şüpheye medar olamaz.
Üçüncü Esas
Fâil, muktedirdir. Evet, nasıl haşrin muktazîsi, şüphesiz mevcuttur.Haşri yapacak Zât da nihayet derecede muktedirdir. Onun kudretinde noksan yoktur. En büyük ve en küçük şeyler O'na nisbeten birdirler. Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar kolaydır. Evet, bir Kadîr ki: Şu âlem; bütün güneşleri, yıldızları, avâlimi, zerratı, cevahiri nihayetsiz lisanlarla O'nun azametine ve kudretine şehadet eder. Hiçbir vehim ve vesvesenin hakkı var midir ki, haşr-i cismânîyi o kudretten istib'âd etsin. Evet bilmüşâhede bir Kadîr-i Zülcelâl, şu âlem içinde, her asırda birer yeni ve muntazam dünyayı halkeden, hattâ her senede birer yeni seyyar, muntazam kâinatı îcad eden, hattâ her günde birer yeni muntazam âlem yapan; daima şu semâvet ve arz yüzünde ve birbiri arkasında geçici dünyaları, kâinatları kemâl-i hikmet ile halkeden, değiştiren ve asırlar ve seneler, belki günler adedince muntazam âlemleri zaman ipine asan ve onunla azamet-i kudretini güsteren ve yüzbin çeşit haşrin nakışlarıyla teyin ettiği koca bahar çiçeğini küre-i arzın başına
Ses Yok