Tılsımlar Mecmuası | Otuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 133
(123-134)
kaderin yazdığı evâmir-i tekvîniyye, o maddelere hâkimdir. O maddeler, kaderin mânevî yazısına göre mevki ve nizam alabilirler. Meselâ: Yumurtaların envaında ve nutfelerin aksamında ve çekirdeklerin esnafında ve tohumların ecnasında kaderin ayrı ayrı yazdığı evâmir-i tekvîniyye cihetiyle ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Ve o madde îtibariyle mahiyetleri (Hâşiye-1) bir hükmünde olan o maddeler, hadsiz muhtelif mevcudata menşe' oluyorlar. Ayrı ayrı makam ve nur sahibi oluyorlar. Elbette hidemat-ı hayatiyye ve hayattaki tesbihat-ı Rabbâniyyede defaatla bir zerre bulunmuş ise ve hizmet etmiş ise, o zerrenin mânevî alnında o mânaların hikmetlerini, hiçbir şey'i kaybetmiyen kader kalemiyle kaydetmesi; mukteza-yı ihâta-i ilmîdir.Ve şunda pek muazzam bir "Kanun-u İlm-i Muhit"in ucu görünüyor.
Öyle ise zerreler (Hâşiye-2) başı boş değillir.
Netice-i Kelâm: Geçmiş yedi kanun, yâni Kanun-u Rubûbiyyet, Kanun-u Kerem, Kanun-u Cemal, Kanun-u Rahmet, Kanun-u Hikmet, Kanun-u Adl, Kanun-u İhâta-i ilmî gibi pekçok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i A'zam ve o İsm-i A'zamın tecellî-i a'zamını gösteriyor. Ve o tecellîden anlaşılıyor ki: Sair mevcudat gibi şu dünyadaki tahavvülât-ı zerrat dahi, gayet âlî hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evâmir-i tekvîniyyeye göre hassas bir mîzan-ı ilmî ile cevelân ediyorlar. Âdeta başka yüksek bir âleme (Hâşiye-3) gitmeye hazırlanıyorlar. Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya bbirer mektep, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir.Ve öyle olduğuna bir hads-i sâdıkla hükmedilebilir.
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
(Hâşiye-1) Evet bütün onlar dört unsurdan mürekkeptir. Müvellid-ül-mâ, müvelid-ül-humuza, azot, karbon gibi maddelerden teşkil olunuyorlar.Maddece bir sayılabilirler. Farkları yalnız kaderin mânevî yazısındadır.
(Hâşiye- 2) Şu cevap, yedi "Mâdem" kelimelerine bakar.
(Hâşiye- 3) Çünki: Bilmüşahede gayet cevvâdâne bir faaliyetle şu âlem-i kesif ve süflîde pek kesretle nur-u hayatı serpmek ve iş'al etmek, hattâ en hasis maddelerde ve teaffün etmiş cisimlerde kesretle taze bir nur-u hayatı ışıklandırmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letafetlendirmek, cilâlandırmak; sarahate yakın işaret ediyor ki: Gayet lâtif, ulvi, nazif, hayattar diğer bir âlemin hesabına şu kesif, câmid âlemi; zerratın hareketiyle, hayatın nuriyle cilâlandırıyor, eritiyor, güzelleştiriyor. Güya lâtif bir âleme gitmek için, zînetlendiriyor. İşte, beşer haşrini aklına sığıştıramayan dar akıllı adamlar, Kur'anın nuriyle rasad etseler görecekler ki: Bütün zerratı bir ordu gibi haşredecek kadar muhit bir "Kanun-u Kayyûmiyyet" görünüyor. Bilmüşahede tasarruf ediyor.
Öyle ise zerreler (Hâşiye-2) başı boş değillir.
Netice-i Kelâm: Geçmiş yedi kanun, yâni Kanun-u Rubûbiyyet, Kanun-u Kerem, Kanun-u Cemal, Kanun-u Rahmet, Kanun-u Hikmet, Kanun-u Adl, Kanun-u İhâta-i ilmî gibi pekçok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer İsm-i A'zam ve o İsm-i A'zamın tecellî-i a'zamını gösteriyor. Ve o tecellîden anlaşılıyor ki: Sair mevcudat gibi şu dünyadaki tahavvülât-ı zerrat dahi, gayet âlî hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evâmir-i tekvîniyyeye göre hassas bir mîzan-ı ilmî ile cevelân ediyorlar. Âdeta başka yüksek bir âleme (Hâşiye-3) gitmeye hazırlanıyorlar. Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya bbirer mektep, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir.Ve öyle olduğuna bir hads-i sâdıkla hükmedilebilir.
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _
(Hâşiye-1) Evet bütün onlar dört unsurdan mürekkeptir. Müvellid-ül-mâ, müvelid-ül-humuza, azot, karbon gibi maddelerden teşkil olunuyorlar.Maddece bir sayılabilirler. Farkları yalnız kaderin mânevî yazısındadır.
(Hâşiye- 2) Şu cevap, yedi "Mâdem" kelimelerine bakar.
(Hâşiye- 3) Çünki: Bilmüşahede gayet cevvâdâne bir faaliyetle şu âlem-i kesif ve süflîde pek kesretle nur-u hayatı serpmek ve iş'al etmek, hattâ en hasis maddelerde ve teaffün etmiş cisimlerde kesretle taze bir nur-u hayatı ışıklandırmak, o kesif ve hasis maddeleri nur-u hayatla letafetlendirmek, cilâlandırmak; sarahate yakın işaret ediyor ki: Gayet lâtif, ulvi, nazif, hayattar diğer bir âlemin hesabına şu kesif, câmid âlemi; zerratın hareketiyle, hayatın nuriyle cilâlandırıyor, eritiyor, güzelleştiriyor. Güya lâtif bir âleme gitmek için, zînetlendiriyor. İşte, beşer haşrini aklına sığıştıramayan dar akıllı adamlar, Kur'anın nuriyle rasad etseler görecekler ki: Bütün zerratı bir ordu gibi haşredecek kadar muhit bir "Kanun-u Kayyûmiyyet" görünüyor. Bilmüşahede tasarruf ediyor.
Ses Yok