Tılsımlar Mecmuası | Otuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 131
(123-134)
ve hikmetli nakışlara medar olan harekât-ı zerratı hikmetsiz bırakmaz. Hem en küçük mahlûkatı, vazifelerinde ücretsiz, maaşsız, kemalsiz bırakmıyan bir hikmet, bir hâkimiyyet; en kesretli ve esaslı me'murlarını, hizmetkârlarını nursuz, ücretsiz bırakmaz.
Sâniyen: Sâni-i Hakîm, anâsırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal hükmünde) mâdeniyyat derecesine çıkarmasiyle ve mâdeniyyata mahsus tesbihatları onlara bildirmesiyle ve mâdeniyyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyyesinin makamını yenmesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letâfetini onlara ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniyye derecesine çıkarmasiyle ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve kalbin en nâzik ve lâtif yerinde makam vermesiyle bilinir ki, harekât-ı zerrat hikmetsiz değil, belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.
Sâlisen: Zîhayat cisimlerin zerratı içinde çekirdek ve tohumdaki gibi bir kısım zerreler öyle mânevî bir nura, bir letâfete, bir meziyyete mazhar oluyorlar ki, sair zerrelere ve o koca ağaca bir ruh, bir sultan hükmüne geçer. İşte azîm bir ağacın bütün zerratı içinde bir kısım zerrelerin şu mertebeye çıkmaları, o ağacın tabaka-i hayatında çok devirleri ve nazik vazifeleri görmesiyle olduğundan gösteriyor ki: Sâni-i Hakîm'in emriyle vazife-i fıtrat içinde zerrâtın enva-ı harekâtına göre onlara tecelli eden esmânın hesabına ve şerefine olarak birer mânevî letâfet, birer mânevî nur, birer makam, birer mânevî ders almalarını gösteriyor.
Elhasıl: Madem Sâni-i Hakîm herşey için o şey'e münasip bir nokta-i kemal ve ona lâyık bir mertebe-i feyz-i vücud tâyin edip ve o şey'e o nokta-i kemâle sa'yedip gitmek için bir istidat vererek ona sevk ediyor ve bütün nebatat ve hayvanatta şu kanun-u Rububiyyet câri olmakla beraber, cemadatta dahi câridir ki; âdi toprağa, elmas derecesine ve cevâhir-i âliye mertebesine bir terakkiyat veriyor ve şu hakikatta muazzam bir "Kanun-u Rubûbiyyet"in ucu görünüyor.
Hem madem o Hâlik-ı Kerîm, tenasül kanun-u azîminde istihdam ettiği hayvanata ücret olarak birer maaş gibi birer lezzet-i cüz'iyye veriyor. Ve arı ve bülbül gibi, sair hidemat-ı Rabbâniyyede istihdam olunan hayvanlara birer ücret-i kemâl verir. Şevk ve lezzete medar birer makam veriyor ve şunda bir muazzam "Kanun-u Kerem"in ucu görünüyor.
Sâniyen: Sâni-i Hakîm, anâsırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal hükmünde) mâdeniyyat derecesine çıkarmasiyle ve mâdeniyyata mahsus tesbihatları onlara bildirmesiyle ve mâdeniyyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyyesinin makamını yenmesiyle ve nebatatı rızk ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letâfetini onlara ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızk yoluyla hayat-ı insaniyye derecesine çıkarmasiyle ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve kalbin en nâzik ve lâtif yerinde makam vermesiyle bilinir ki, harekât-ı zerrat hikmetsiz değil, belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.
Sâlisen: Zîhayat cisimlerin zerratı içinde çekirdek ve tohumdaki gibi bir kısım zerreler öyle mânevî bir nura, bir letâfete, bir meziyyete mazhar oluyorlar ki, sair zerrelere ve o koca ağaca bir ruh, bir sultan hükmüne geçer. İşte azîm bir ağacın bütün zerratı içinde bir kısım zerrelerin şu mertebeye çıkmaları, o ağacın tabaka-i hayatında çok devirleri ve nazik vazifeleri görmesiyle olduğundan gösteriyor ki: Sâni-i Hakîm'in emriyle vazife-i fıtrat içinde zerrâtın enva-ı harekâtına göre onlara tecelli eden esmânın hesabına ve şerefine olarak birer mânevî letâfet, birer mânevî nur, birer makam, birer mânevî ders almalarını gösteriyor.
Elhasıl: Madem Sâni-i Hakîm herşey için o şey'e münasip bir nokta-i kemal ve ona lâyık bir mertebe-i feyz-i vücud tâyin edip ve o şey'e o nokta-i kemâle sa'yedip gitmek için bir istidat vererek ona sevk ediyor ve bütün nebatat ve hayvanatta şu kanun-u Rububiyyet câri olmakla beraber, cemadatta dahi câridir ki; âdi toprağa, elmas derecesine ve cevâhir-i âliye mertebesine bir terakkiyat veriyor ve şu hakikatta muazzam bir "Kanun-u Rubûbiyyet"in ucu görünüyor.
Hem madem o Hâlik-ı Kerîm, tenasül kanun-u azîminde istihdam ettiği hayvanata ücret olarak birer maaş gibi birer lezzet-i cüz'iyye veriyor. Ve arı ve bülbül gibi, sair hidemat-ı Rabbâniyyede istihdam olunan hayvanlara birer ücret-i kemâl verir. Şevk ve lezzete medar birer makam veriyor ve şunda bir muazzam "Kanun-u Kerem"in ucu görünüyor.
Ses Yok