Tılsımlar Mecmuası | Otuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 130
(123-134)
Hem herbir zerre, öyle bir nakş-ı san'atta işler ki, ya bütün zerratla münasebettar; herbirisine ve umumuna hem hâkim ve hem herbirisine ve umumuna mahkûm bir vaziyette bulunmakla, o hayretfeza san'atlı nakşı ve hikmetnüma nakışlı san'atı bilir ve îcad eder. Bu ise, binler def'a muhaldir. Veya bir Sâni-i Hakîm'in kanun-u kader ve kalem-i kudretinden çıkan harekete me'mur birer noktadır. Nasılki, meselâ: Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer mimarının emrine ve san'atına tâbi olmazlarsa; herbir taşı, Mimar Sinan gibi dülgerlik san'atında bir mahareti ve sair taşlara hem mahkûm, hem hâkim olmak, yâni "Geliniz, düşmemek, sukut etmemek için başbaşa vereceğiz" diye bir hüküm sahibi olması lâzımdır. Öyle de: Binler def'a Ayasofya kubbesinden daha san'atlı, daha hayretli ve hikmetli olan masnuattaki zerreler, kâinat ustasının emrine tâbi olmazlarsa; herbirine Sâni-i Kâinat'ın evsâfı kadar evsâf-ı kemâl verilmesi lâzım gelir.
Feyâ Sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar bir Vâcib-ül-Vücud'u kabûl etmediklerinden, zerrat adedince bâtıl âliheleri kabûl etmeğe mezheblerine göre muztar kalıyorlar. İşte şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa; nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: Şu nokta, Birinci Nokta'nın âhirinde va'd olunan altıncı hikmet-i azîmeye bir işarettir. Şöyle ki: Yirmisekizinci Söz'ün İkinci Suâlinin cevabındaki hâşiyede denilmişdi ki: Tahavvülât-ı zerratın ve zîhayat cisimlerde zerrat harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi, zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviyye binasına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve mânidar olmaktır. Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; câmid zerreler ona girerler, nurlanırlar. Âdeta bir tâlim ve tâlimata mazhar olurlar, letâfet peyda ederler. Birer vazifeyi görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasiyle hayattar olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için liyakat kesbederler.
Sual: Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?
Elcevab:
Evvelâ, bütün masnâtın bütün intizamatiyle ve hikmetleriyle sabit olan Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki: En cüz'î bir şey'e küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren
Feyâ Sübhanallah! Zındık maddiyyun gâvurlar bir Vâcib-ül-Vücud'u kabûl etmediklerinden, zerrat adedince bâtıl âliheleri kabûl etmeğe mezheblerine göre muztar kalıyorlar. İşte şu cihette münkir kâfir ne kadar feylesof, âlim de olsa; nihayet derecede bir cehl-i azîm içindedir, bir echel-i mutlaktır.
ÜÇÜNCÜ NOKTA: Şu nokta, Birinci Nokta'nın âhirinde va'd olunan altıncı hikmet-i azîmeye bir işarettir. Şöyle ki: Yirmisekizinci Söz'ün İkinci Suâlinin cevabındaki hâşiyede denilmişdi ki: Tahavvülât-ı zerratın ve zîhayat cisimlerde zerrat harekâtının binler hikmetlerinden bir hikmeti dahi, zerreleri nurlandırmaktır ve âlem-i uhreviyye binasına lâyık zerreler olmak için, hayattar ve mânidar olmaktır. Güya cism-i hayvanî ve insanî hattâ nebatî; terbiye dersini almak için gelenlere bir misafirhane, bir kışla, bir mekteb hükmündedir ki; câmid zerreler ona girerler, nurlanırlar. Âdeta bir tâlim ve tâlimata mazhar olurlar, letâfet peyda ederler. Birer vazifeyi görmekle âlem-i bekaya ve bütün eczasiyle hayattar olan dâr-ı âhirete zerrat olmak için liyakat kesbederler.
Sual: Zerratın harekâtında şu hikmetin bulunması ne ile bilinir?
Elcevab:
Evvelâ, bütün masnâtın bütün intizamatiyle ve hikmetleriyle sabit olan Sâniin hikmetiyle bilinir. Çünki: En cüz'î bir şey'e küllî hikmetleri takan bir hikmet; seyl-i kâinatın içinde en büyük faaliyet gösteren
Ses Yok