Tılsımlar Mecmuası | Yirmi Sekizinci Sözün İkinci Suâlinin Cevabındaki | 136
(135-143)
YİRMİDÖRDÜNCÜ SÖZÜN İKİNCİ MAKAMININ BEŞİNCİ DALI
BEŞİNCİ DAL: Beşinci Dalın "Beş Meyve"si var. Birinci Meyve: Ey nefisperest nefsim!. Ey dünyaperest arkadaşım!. Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem, şu kâinatın râbıtasıdır. Hem, şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan, kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte, şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir. İşte ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın havfe ve muhabbete âlet olacak iki cihaz fıtratında dercolunmuştur. Alâ-külli-hal o muhabbet ve havf, ya halka veya Hâlık'a müteveccih olacak. Halbuki, halktan havf ise elim bir beliyyedir. Halka muhabbet dahi, bilâlı bir musibettir. Çünki: Sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamını kabul etmez. Şu halde havf, elim bir belâdır. Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, "Allaha ısmarladık" demeyip gider. -Gençliğin ve malın gibi- Ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzi aşklarda yüzde doksandokuzu, mâşukundan şikâyet eder. Çünki: Samed âyinesi olan bâtın-ı kalb ile sanem-misâl dünyevî mahbublara perestiş etmek, o mahbubların nazarında sakildir ve istiskal eder, reddeder. Zira fıtrat, fıtrî ve lâyık olmıyan şey'i reddeder, atar. (Şehvâni sevmekler, bahsimezden hariçtir.)
Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor. Senin rağmına müfarakat ediyor. Madem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun. Muhabbetin, zilletsiz bir saadet olsun.Evet, Hâlik-ı Zülcelâlinden havf etmek, O'nun rahmetinin şefkatına yol bulup iltica etmek demektir. Havf, bir kamçıdır; Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlumdur ki, bir valide, meselâ bir yavruyu korkutup sînesine celbediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünki: Şefkat sînesine celbediyor. Halbuki, bütün validelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyyenin bir lem'asıdır. Demek, havfullah'da bir azim lezet vardır. Madem havfullahın böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahda ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduğu malûm olur. Hem Allah'tan havf eden, başkaların kasavetli, belâlı havfından kurtulur. Hem Allah hesabına olduğu için, mahlûkata ettiği muhabbet dahi, firaklı, elemli olmuyor.
Evet, insan evvelâ nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini,
Ses Yok