Sözler | Yirmiİkinci Söz | 305
(279-310)

Evet, nasılki meyvedâr bir ağacın hesabsız semereleri, bir terbiyye-i vâhide, bir kanun-u vahdetle, birtek merkezden idare edildiklerinden, külfet ve meşakkat ve masraf, o kadar sühulet peyda eder ki, kesretle terbiye edilen tek bir semereye müsavi olurlar. Demek kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için, kemiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazât ister. Fark yalnız keyfiyetçedir. Nasılki birtek nefere lâzım techizât-ı askeriyyeyi yapmak için, orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. Demek iş, vahdetten kesrete geçse, efrad adedince -kemiyet cihetiyle- külfet ziyâdeleşir. İşte, her nevide bilmüşâhede görünen sühulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve sühûletin eseridir.

Elhasıl: Bir cinsin bütün enva’ı, bir nev’in bütün efradı âzâ-yı esasîde muvafakat ve müşabehetleri nasıl isbat ederler ki, tek bir Sâniin masnularıdır. Çünki; vahdet-i kalem ve ittihad-ı sikke öyle ister. Öyle de: Bu meşhud sühulet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücûb derecesinde îcab eder ki; bir Sâni’-i Vâhid’in eserleri olsun. Yoksa imtina’ derecesine çıkan bir suûbet, o cinsi in’idama ve o nev’i ademe götürecekti.

Velhasıl: Cenâb-ı Hakk’a isnad edilse, bütün eşya birtek şey gibi bir sühulet peyda eder. Eğer esbaba isnad edilse herbir şey, bütün eşya kadar suûbet peyda eder. Mâdem öyledir; kâinatta şu görünen fevkalâde ucuzluk ve şu göz önündeki hadsiz mebzuliyyet, sikke-i vahdeti güneş gibi gösterir. Eğer gayet mebzuliyyetle elimize geçen şu meyveler, Vâhid-i Ehad’in malı olmazsa, bütün dünyayı verse idik, birtek narı yiyemezdik.

ONUNCU LEM’A: Tecelli-i Cemâliyyeyi gösteren hayat; nasıl bir bürhân-ı ehadiyyettir, belki bir çeşit Tecelli-i Vahdettir. Tecelli-i celâli izhar eden memat dahi, bir bürhân-ı vâhidiyyettir. Evet meselâ:

nasılki Güneşe karşı parlayan ve akan büyük bir ırmağın kabarcıkları ve zemin yüzünün mütelemmi’ şeffafâtı, Güneşin aksini ve ışığını göstermek sûretiyle Güneşe şehadet ettikleri gibi, o kataratın ve şeffafatın gurubuyla, gitmeleriyle beraber arkalarından yeni gelen katarat tâifeleri ve şeffafat kabileleri üstünde yine Güneşin cilveleri haşmetle devamı ve ışığının tecellisi ve noksansız istimrarı kat’iyyen şehadet eder ki: Sönüp yanan, değişip tazelenen, gelip parlayan misâlî güneşçikler ve ışıklar ve nurlar; bir bâki, daimî, âlî, tecellisi zevalsiz birtek Güneşin cilveleridir.

Dinle
-