Sözler | YirmiBeşinci Söz | 382
(365-462)

Onuncu Söz’ün Dokuzuncu Hakîkatında, Yirmiikinci Söz’ün Altıncı Lem’asında isbat ve izah edildiği gibi; her bahar mevsiminde ihyâ-yı arz keyfiyyetinde üçyüzbin tarzda haşrin nümûnelerini nihayet derecede girift, birbirine karıştırdığı halde nihayet derecede intizâm ve temyiz ile nazar-ı beşere gösteriyor ki, bunları böyle yapan Zâta, Haşir ve Kıyamet ağır olamaz, der. Hem zeminin sahifesinde yüzbinler enva’ı, beraber birbiri içinde kalem-i kudretiyle hatâsız, kusursuz yazmak; bir tek Vâhid-i Ehad’in sikkesi olduğundan, şu âyetle Güneş gibi vahdâniyyeti isbat etmekle beraber, Güneş’in tulû’ ve gurubu gibi kolay ve kat’î, Kıyamet ve Haşri gösterir.

İşte lâfzındaki keyfiyet noktasında şu hakîkatı gösterdiği gibi, çok sûrelerde tafsil ile zikreder.

Meselâ: Sûre-i de öyle parlak ve güzel ve şirin ve yüksek bir beyânla haşri isbat eder ki, baharın gelmesi gibi kat’î bir sûrette kanâat verir. İşte bak: Kâfirlerin, çürümüş kemiklerin dirilmesini inkâr ederek “Bu acibdir, olamaz” demelerine cevaben:

ilâ âhir-il âyet... a kadar ferman ediyor. Beyânı su gibi akıyor.Yıldızlar gibi parlıyor. Kalbe hurma gibi hem lezzet, hem zevk veriyor, hem rızk oluyor. Hem makam-ı isbatın en lâtif misâllerinden:

der. Yâni, “Hikmetli Kur’ana kasem ederim. Sen Resûllerdensin.” Şu kasem işaret eder ki, Risâletin hücceti o derece yakînî ve haktır ki, hakkaniyette makam-ı tâzim ve hürmete çıkmış ki, onunla kasem ediliyor. İşte şu işaret ile der: Sen Resûlsün. Çünki senin elinde Kur’an var. Kur’an ise, haktır ve Hakk’ın kelâmıdır. Çünki içinde hakikî hikmet, üstünde sikke-i i’câz var. Hem makam-ı isbatın îcazlı ve i’câzlı misâllerinden şu:

Dinle
-