İşte bütün sözlerdeki kıyasat-ı temsiliyyeler bu çeşittirler ki, bürhân-ı kat’î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler.
İKİNCİ SUALE CEVAB: Mâlûmdur ki: Fenn-i Belâgatta bir lafzın, bir kelâmın mânâ-yı hakikîsi, başka bir maksud mânâya sırf bir âlet-i mülâhaza olsa, ona “lafz-ı kinaî” denilir. Ve “kinaî” tâbir edilen bir kelâmın mânâ-yı aslîsi, medâr-ı sıdk ve kizb değildir. Belki kinaî mânâsıdır ki, medâr-ı sıdk ve kizb olur. Eğer o kinaî mânâ doğru ise; o kelâm, sadıktır. Mânâ-yı aslî, kâzib dahi olsa sıdkını bozmaz. Eğer mânâ-yı kinaî doğru değilse; mânâ-yı aslîsi doğru olsa, o kelâm kâzibdir. Meselâ: Kinaî misâllerinden: (Filânün tavîl-ün necad) denilir. Yâni: “Kılıncının kayışı, bendi uzundur.” Şu kelâm, o adamın kametinin uzunluğuna kinayedir. Eğer o adam uzun ise, kılıncı ve kayışı ve bendi olmasa de, yine bu kelâm sadıktır, doğrudur. Eğer o adamın boyu uzun olmazsa; çendan uzun bir kılıncı ve uzun bir kayışı ve uzun bir bendi bulunsa, yine bu kelâm kâzibdir. Çünki mânâ-yı aslîsi, maksud değil.
İşte Onuncu Söz’ün ve Yirmiikinci Söz’ün hikâyeleri gibi, sâir Sözlerin hikâyeleri, kinaiyyat kısmındandırlar ki, begayet doğru ve gayet sadık ve mutabık-ı vâki olan hikâyelerin sonlarındaki hakîkatlar, o hikâyelerin mânâ-yı kinaiyyeleridir. Mânâ-yı asliyyeleri, bir temsil-i dûrbînîdir. Nasıl olursa olsun, sıdkına ve hakkaniyetine zarar vermez. Hem o hikâyeler birer temsildirler. Yalnız umuma tefhim için lisan-ı hal, lisan-ı kal sûretinde ve şahs-ı mânevî, bir şahs-ı maddî şeklinde gösterilmiştir.
ÜÇÜNCÜ MAKSAD
Umum ehl-i dalaletin vekili, İkinci Sualine (Haşiye) karşı, kat’î ve mukni’ ve mülzim cevabı aldıktan sonra, şöyle üçüncü bir sual ediyor, diyor ki: Kur’anda:
gibi kelimât, başka hâlıklar, râhimler bulunduğunu iş’ar eder. Hem diyorsunuz ki: “Hâlık-ı Âlem’in nihayetsiz kemâlâtı var. Bütün enva’-ı kemâlâtın en nihayet mertebelerini câmi’dir.” Halbuki eşyanın kemâlâtı, ezdad ile bilinir; elem olmazsa lezzet bir kemâl olmaz, zulmet olmazsa ziyâ tahakkuk etmez, firak olmazsa visal lezzet vermez ve hakeza?..
Haşiye: İkinci Maksad’ın başındaki sual demektir. Yoksa, hâtimenin âhirindeki bu küçücük sual değildir.