Sözler | Otuzİkinci Söz | 619
(590-652)

İşte

"" "" ""

meânîsi, şu mânâya da bakıyor.

Vekilin ikinci şık sualine “Beş Remiz” ile cevaptır:

BİRİNCİ REMİZ: Sualde diyor ki: “Bir şeyin zıddı olmazsa, o şeyin nasıl kemâli olabilir?”

ELCEVAB: Şu sual sahibi, hakikî kemâli bilmiyor. Yalnız nisbî bir kemâl zannediyor. Halbuki, gayra bakan ve gayra nisbeten hasıl olan meziyetler, faziletler, tefevvuklar; hakikî değiller, nisbîdirler, zaîftirler. Eğer gayr, nazardan sâkıt olsalar; onlar da sukut ederler. Meselâ: Sıcaklığın nisbî lezzeti ve fazileti, soğuğun tesiri iledir. Yemeğin nisbî lezzeti, açlık eleminin tesiri iledir. Onlar gitse, bunlar da azalır. Halbuki, hakikî lezzet ve muhabbet ve kemâl ve fazilet odur ki; gayrın tasavvuruna bina edilmesin, zâtında bulunsun ve bizzât bir hakîkat-ı mukarrere olsun. “Lezzet-i vücûd ve lezzet-i hayat ve lezzet-i muhabbet ve lezzet-i mârifet ve lezzet-i îmân ve lezzet-i beka ve lezzet-i rahmet ve lezzet-i şefkat ve hüsn-ü nur ve hüsn-ü basar ve hüsn-ü kelâm ve hüsn-ü kerem ve hüsn-ü sîret ve hüsn-ü sûret ve kemâl-i zât ve kemâl-i sıfât ve kemâl-i ef’al” gibi bizzât meziyetler; gayr olsun olmasın, şu meziyetler tebeddül etmez.

İşte Sâni’-i Zülcelâl ve Fâtır-ı Zülcemâl ve Hâlık-ı Zülkemâl’in bütün kemâlâtı; hakikiyyedir, zâtîyyedir; gayr ve masiva, O’na tesir etmez. Yalnız mezahir olabilirler.

İKİNCİ REMİZ: Seyyid Şerif-i Cürcanî “Şerh-ül-Mevakıf”ta demiş ki: “Sebeb-i muhabbet; ya lezzet veya menfaat, ya müşakelet (yâni meyl-i cinsiyet), ya kemâldir. Çünki: Kemâl, mahbub-u lizâtîhîdir.” Yâni, ne şeyi seversen; ya lezzet için seversin, ya menfaat için, ya evlâda meyil gibi bir müşakele-i cinsiyye için, ya kemâl olduğu için seversin. Eğer kemâl ise, başka bir sebeb, bir garaz lâzım değil. O, bizzât sevilir. Meselâ; eski zamanda sahib-i kemâlât insânları herkes sever, onlara karşı hiçbir alâka olmadığı halde istihsankârane muhabbet edilir.

İşte Cenâb-ı Hakk’ın bütün kemâlâtı ve Esmâ-i Hüsnasının bütün merâtibleri ve bütün faziletleri, hakikî kemâlât olduklarından bizzât sevilirler. “Mahbubetün Lizâtîhâ”dırlar.

Dinle
-