Elcevab: Birinci şıkka “Beş işaret” ile cevap veririz:
BİRİNCİ İŞARET: Kur’an, baştan başa tevhidi isbat ettiği ve gösterdiği için, bir delil-i kat’îdir ki; Kur’an-ı Hakîm’in o nevi kelimeleri sizin fehmettiğiniz gibi değildir. Belki
demesi, “Hâlıkıyyet mertebelerinin en ahsenindedir” demektir ki, başka Hâlık bulunduğuna hiç delaleti yok. Belki Hâlıkıyyetin sâir sıfatlar gibi çok merâtibi var.
demek, “Merâtib-i Hâlıkıyyetin en güzel, en münteha mertebesinde bir Hâlık-ı Zülcelâl’dir” demektir.
İKİNCİ İŞARET:
gibi tâbirler, Hâlıkların taaddüdüne bakmıyor. Belki; mahlûkıyyetin envaına bakıyor. Yani; “herşey’i, herşey’e lâyık bir tarzda, en güzel bir mertebede halkeder bir Hâlıktır. Nasılki şu mânayı
gibi âyetler ifade eder.
ÜÇÜNCÜ İŞARET:
" "" "
gibi tâbirattaki müvazene, Cenâb-ı Hakk’ın vakideki sıfât ve ef’ali, sâir o sıfât ve ef’alin nümûnelerine mâlik olanlarla müvazene ve tafdil değildir. Çünki; bütün kâinatta cin ve ins ve melekte olan kemâlât, O’nun kemâline nisbeten zaîf bir gölgedir; nasıl müvazeneye gelebilir! Belki müvazene, insânların ve bâhusus ehl-i gafletin nazarına göredir. Meselâ: Nasılki bir nefer, onbaşısına karşı kemâl-i itaat ve hürmeti gösteriyor, bütün iyilikleri ondan görüyor; pâdişahı az düşünür. Onu düşünse de yine teşekküratını onbaşıya veriyor. İşte böyle bir nefere karşı denilir: “Yahu, pâdişah senin onbaşından daha büyüktür. Yalnız ona teşekkür et.” Şimdi şu söz, vakideki pâdişahın haşmetli hakikî kumandanlığıyla, onbaşısının cüz’î, sûrî kumandanlığını müvazene değil; çünki: O müvazene ve tafdil, mânâsızdır. Belki, neferin nazar-ı ehemmiyet ve irtibatına göredir ki, onbaşısını tercih eder, teşekküratını ona verir, yalnız onu sever.