Sözler | Otuzİkinci Söz | 640
(590-652)

Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiyyenin munis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü sûretine muhabbetini bağlama. Belki; kadının en cazibedâr, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymetdar ve en şirin cemâli ise; ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyâdeleşir. Ve o zaîfe, lâtife mahlûkun hukuk-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü sûretin zevaliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçare hakkını kaybeder.

Hem enbiya ve evliyayı sevmek, Cenâb-ı Hakk’ın makbûl ibâdı olmak cihetiyle, Cenâb-ı Hakk’ın nâmına ve hesabınadır ve o nokta-i nazardan O’na aittir.

Hem hayatı, Cenâb-ı Hakk’ın insâna ve sana verdiği en kıymetdar ve hayat-ı bâkiyyeyi kazandıracak bir sermaye ve bir define ve bâki kemâlâtın cihazâtını câmi’ bir hazine cihetiyle onu sevmek, muhafaza etmek, Cenâb-ı Hakk’ın hizmetinde istihdam etmek, yine o muhabbet bir cihette Mâbud’a aittir.

Hem gençliğin letâfetini, güzelliğini; Cenâb-ı Hakk’ın lâtif, şirin, güzel bir ni’meti nokta-i nazarından istihsan etmek, sevmek, hüsn-ü istîmal etmek, şâkirane bir nevi muhabbet-i meşruadır.

Hem baharı; Cenâb-ı Hakk’ın nuranî esmâlarının en lâtif, güzel nakışlarının sahifesi ve Sâni-i Hakîm’in antika san’atının en müzeyyen ve şa’şaalı bir meşher-i san’atı olduğu cihetiyle mütefekkirane sevmek, Cenâb-ı Hakk’ın esmâsını sevmektir.

Hem dünyayı: Âhiretin mezraası ve Esma-i İlâhiyyenin âyinesi ve Cenâb-ı Hakk’ın mektûbâtı ve muvakkat bir misafirhanesi cihetinde sevmek, -nefs-i emmâre karışmamak şartıyla- Cenâb-ı Hakk’a ait olur.

Elhasıl: Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mâna-yı harfiyle sev. Mâna-yı ismiyle sevme. “Ne kadar güzel yapılmış” de. “Ne kadar güzeldir” deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünki: Bâtın-ı kalb, âyine-i Sameddir ve Ona mahsustur.

de.

İşte bütün tâdad ettiğimiz muhabbetler, eğer bu sûretle olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem bir cihette zevalsiz bir visaldir. Hem muhabbet-i İlâhiyyeyi ziyâdeleştirir. Hem meşrû bir muhabbettir. Hem ayn-ı lezzet bir şükürdür. Hem ayn-ı muhabbet bir fikirdir.

Dinle
-