Enbiya ve Evliyâya muhabbetin ise: Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nurânîlerin vücûdlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları sûretinde sana göründüğü için, o âleme gitmeğe tevahhuş, tedehhüş değil; belki bilakis temayül ve iştiyak hissini verir; hayat-ı dünyeviyyenin lezzetini kaçırmaz. Yoksa, onların muhabbeti, ehl-i medeniyyetin meşahir-i insânîyyeye muhabbeti nev’inden olsa, o kâmil insânların fena ve zevallerini ve mâzi denilen mezâr-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle, elemli hayatına bir keder daha ilâve eder. Yâni; “Öyle kâmilleri çürüten bir mezara, ben de gideceğim” diye düşünür; mezaristana endişeli bir nazarla bakar. “Ah!” çeker. Evvelki nazarda ise: Cisim libasını mâzide bırakıp, kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemâl-i rahatla ikametlerini düşünür; mezaristana ünsiyetkârane bakar.
Hem güzel şeylere muhabbetin, mâdem Sâni’leri hesabınadır. “Ne güzel yapılmışlar” tarzındadır. O muhabbetin, bir leziz tefekkür olduğu halde, hüsün-perest, cemâl-perest zevkinin nazarını daha yüksek, daha mukaddes ve binler def’a daha güzel cemâl mertebelerinin definelerine yol açar, baktırır. Çünki: O güzel âsârdan ef’al-i İlâhiyyenin güzelliğine intikal ettirir. Ondan esmânın güzelliğine, ondan sıfâtın güzelliğine, ondan Zât-ı Zülcelâl’in cemâl-i bîmisâline karşı kalbe yol açar. İşte bu muhabbet bu sûrette olsa, hem lezzetlidir, hem ibâdettir ve hem tefekkürdür...
Gençliğe muhabbetin ise: Mâdem Cenâb-ı Hakk’ın güzel bir ni’meti cihetinde sevmişsin. Elbette onu ibâdette sarfedersin, sefahette boğdurup öldürmezsin... Öyle ise, o gençlikte kazandığın ibâdetler, o fâni gençliğin bâki meyveleridir. Sen ihtiyarlandıkça, gençliğin iyilikleri olan bâki meyvelerini elde ettiğin halde, gençliğin zararlarından, taşkınlıklarından kurtulursun. Hem ihtiyarlıkta daha ziyâde ibâdete muvaffakıyet ve merhamet-i İlâhiyyeye daha ziyâde liyakat kazandığını düşünürsün. Ehl-i gaflet gibi beş-on senelik bir gençlik lezzetine mukabil, elli senede “Eyvah gençliğim gitti” diye teessüf edip, gençliğe ağlamayacaksın. Nasılki, öylelerin birisi demiş:
Yâni: “Keşke gençliğim bir gün dönse idi; ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekva ederek haber verecektim.”