Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 678
(653-690)

Yirmi beşinci Pencere

Nasılki, madrub, elbette dâribe delâlet eder. San’atlı bir eser, san’atkârı îcab eder. Veled, vâlidi iktiza eder; tahtiyyet, fevkıyyeti istilzam eder ve hâkezâ... Bütün umûr-u izâfiyye tâbir ettikleri biri birisiz olmayan evsaf-ı nisbiyye misillü şu kâinatın cüz’iyyatında ve heyet-i umumiyyesinde görünen imkân dahi, vücûbu gösterir. Ve bütün onlarda görünen infial, bir fiili gösterir. Ve umumunda görünen mahlûkıyyet, Hâlıkıyyeti gösterir. Ve umumunda görünen kesret ve terkib, vahdeti istilzam eder. Ve vücûb ve fiil ve hâlıkıyet ve vahdet, bilbedâhe ve bizzarure; mümkin, münfail, kesîr, mürekkeb, mahlûk olmayan, vâcib ve fâil, vâhid ve hâlık olan mevsuflarını ister. Öyle ise; bilbedâhe bütün kâinattaki bütün imkânlar, bütün infialler, bütün mahlûkıyyetler, bütün kesret ve terkibler bir Zât-ı Vâcib-ül-Vücûd, Fa’âlün-Limâ Yürîd, Hâlik-ı Külli Şey’e, Vâhid-i Ehade şehadet eder.

Elhasıl: Nasıl, imkândan vücûb görünüyor, infialden fiil; ve kesretten vahdet. Bunların vücûdu, onların vücûduna kat’iyyen delâlet eder. Öyle de: Mevcûdât üstünde görünen mahlûkıyyet ve merzûkıyyet gibi sıfatlar dahi, Sâniiyyet, Rezzakıyyet gibi şeinlerin vücûdlarına kat’î delâlet ediyor. Şu sıfâtın vücûdu dahi, bizzarure ve bilbedâhe bir Hallâk ve bir Rezzak Sâni’-i Rahîm’in vücûduna delâlet eder. Demek herbir mevcûd, taşıdığı yüzler bu çeşit sıfatlar lisanı ile, Zât-ı Vâcib-ül Vücûd’un yüzler Esmâ-i Hüsnâsına şehadet ederler. Bu şehadetler kabûl edilmezse, mevcûdâtın bütün bu çeşit sıfatlarını inkâr etmek lâzım gelir...

Yirmi altıncı Pencere (Hâşiye)

Şu kâinatın mevcûdâtı yüzünde tazelenen ve gelip geçen cemâller ve hüsünler; bir Cemâl-i Sermedî cilvelerinin bir nevi gölgeleri olduğunu gösterir. Evet, ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra arkadan gelenlerin gidenler gibi parlamaları, daimî bir şemsin şuâlarının âyineleri olduklarını gösterdikleri gibi; seyyal zaman ırmağında, seyyar mevcûdâtın üstünde parlayan lemaât-ı cemâliyye dahi, bir cemâl-î sermedîye işaret ederler ve onun bir nevi emâreleridirler.


Hâşiye: Şu pencerenin umuma değil, ehl-i kalbe ve ehl-i muhabbete hususiyyeti var.

Dinle
-