Acaba şu mû’cize-i kudrete hangi sebeb gösterilebilir! Telâfif-i dimağiye mi? Basit, şuursuz hüceyrat zerreleri mi! Tesadüf rüzgârları mı! Halbuki o mu’cize-i san’at, öyle bir zâtın san’atı olabilir ki; beşerin Haşirde neşredilecek büyük defter-i a’mâlinden muhasebe vaktinde hatıra getirilecek ve işlediği her fiilleri yazıldığını bildirmek için bir küçük sened istinsah edip, yazıp aklının eline verecek bir Sâni-i Hakîm’in san’atı olabilir. İşte beşerin kuvve-i hâfızasına misâl olarak bütün yumurtaları, çekirdekleri, tohumları kıyas et ve bu câmi’ küçücük mu’cizelere, sâir müsebbebatı da kıyas et. Çünki; hangi müsebbebe ve masnûa baksan, o derece hârika bir san’at var ki, değil onun âdi, basit sebebi, belki bütün esbab toplansa, ona karşı izhar-ı acz edecekler. Meselâ: Büyük bir sebeb zannedilen güneşi; ihtiyarlı, şuurlu farz ederek ona denilse: “Bir sineğin vücûdunu yapabilir misin?” Elbette diyecek ki: “Hâlıkımın ihsânı ile dükkânımda ziyâ, renkler, hararet çok. Fakat sineğin vücûdunda göz, kulak, hayat gibi öyle şeyler var ki, ne benim dükkânımda bulunur ve ne de benim iktidarım dâhilindedir.”
Hem nasılki müsebbebdeki hârika san’at ve tezyinat, esbabı azledip Müsebbib-ül Esbâb olan Vâcib-ül Vücûd’a işaret ederek,
sırrınca: Ona teslim-i umûr eder. Öyle de: Müsebbebata takılan neticeler, gayeler, faideler; bilbedâhe perde-i esbab arkasında bir Rabb-ı Kerim’in, bir Hakîm-i Rahîm’in işleri olduğunu gösterir. Çünki; şuursuz esbab, elbette bir gayeyi düşünüp çalışmaz. Halbuki görüyoruz: Vücûda gelen her mahlûk, bir gaye değil, belki çok gayeleri, çok faideleri, çok hikmetleri tâkib ederek vücûda geliyor. Demek bir Rabb-ı Hakîm ve Kerîm, o şeyleri yapıp gönderiyor. O faideleri onlara gaye-i vücûd yapıyor. Meselâ; yağmur geliyor. Yağmuru zâhiren intâc eden esbab; hayvanatı düşünüp, onlara acıyıp merhamet etmekten ne kadar uzak olduğu mâlûmdur. Demek hayvanatı halkeden ve rızıklarını taahhüd eden bir Hâlık-ı Rahîm’in hikmetiyle imdada gönderiliyor. Hattâ yağmura, “rahmet” deniliyor. Çünki çok âsâr-ı rahmet ve faideleri tazammun ettiğinden, güya yağmur şeklinde rahmet tecessüm etmiş, takattur etmiş, katre katre geliyor. Hem bütün mahlûkatın yüzüne tebessüm eden bütün zînetli nebâtat ve hayvanattaki tezyînat ve gösterişler, bilbedâhe perde-i gayb arkasında bu süslü ve güzel san’atlar ile kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve bildirmek isteyen bir Zât-ı Zülcelâl’in vücûb-u vücûduna ve vahdetine delâlet ederler.