İşârâtü'l - İcâz | Nükteyi İcaziye | 172
(155-175)

C- Fiil-i muzari teceddüd ve istimrara delâlet ettiğinden; yirmi üç sene devam eden nüzulü Kur’ân’ın parça parça teceddüdü nisbetinde, onların zulmet-i küfriyelerine kat kat zulmetlerin ilâvesine sebebiyet verdiğine, mü’minlerin de nüzulün teceddüdü nisbetinde nûr-u îmanlarının derece derece yükselmesine bâis olduğuna işârettir. Ve keza, bu cümle ilââhirihi cümlesiyle işâret edilen istifhama cevab olduğu için, her iki fırkanın vaziyetlerini beyân etmek îcab etmiştir. Ve bu îcaba binâen, masdara tercihan fiil zikredilmiştir. Yâni bir fırkanın vaziyeti dalâlet, ötekisinin de hidâyettir.

: Evvelki den kemmiyet ve adedce çokluk irâde edilmiştir. İkinci den keyfiyet ve kıymetçe çokluk kasdedilmiştir. Ve aynı zamanda, Kur’ân’ın nev’-i beşere rahmet olduğunun sırrına işârettir. Evet insanların az bir kısmının fazilet ve hidâyetlerini çok görmek ve göstermek, Kur’ân’ın beşere karşı merhametli ve lütufkâr olduğunu gösterir. Ve keza bir fazilet sâhibi, bin faziletsize mukabildir. Bu i’tibârla fazileti taşıyan az olsa da, çok görünür.

: Evvelki cümlede mutlak ve mübhem olarak zikredilen den hasıl olan vesveseleri, korkuları, tereddüdleri bu cümle ile şöyle def’etmiştir ki: “Dalâlete gidenler, fâsıklardır. Dalâletlerinin menşei de fısktır. Fıskın sebebi ise, kesbleridir. Suç onlarda olup, Kur’ânda değildir. Dalâleti halketmek, yaptıklarının cezası içindir.”

Yine bilinmesi lâzımdır ki; bu cümlelerin herbirisi mâkablini şerh ve beyân eder; mâba’di de onu tefsir eder. Demek her cümle, mâkabline delil, mâba’dine neticedir. İki silsile ile bunu îzah edeceğiz:

1- Allah, o temsilden hayâ etmez. Çünkü o temsili terketmez. Hem o temsil, beliğdir. Hem o temsil haktır. Hem o temsil, Allah’ın kelâmıdır. Bunu da, mü’min olan kimseler bilir.

2- Allah münkirlerin dedikleri gibi, o temsilden hayâ etmez. O münkirler, “O temsilin terki lâzımdır” diyorlar. Zîra o temsilin hikmetini bilmezler, hem “Bunda ne faide var” derler. Hem inkâr ediyorlar, zira hakir görüyorlar. Hem işitmeleriyle dalâlete girdiler, zîra Kur’ân onları dalâlete attı.

Dinle
-