Mesnevî-i Nûriye | Hubab | 88
(84-106)

İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hak, insanı pek acib bir terkipte halketmiştir. Kesret içinde vahdeti, terkîb içinde besâteti, cemâat içinde ferdiyeti vardır. İhtiva ettiği âza, havâss ve letâifin her birisi için müstakil lezzetler, elemler olduğu gibi; aralarında görülen sür’at-i teâvün ve imdâddan anlaşıldığı üzere, her birisi arkadaşlarının lezzet, elem ve teessüratından da hisse alıyorlar. Bu hilkat sayesinde, insan eğer ubûdiyet yoluna giderse; bütün lezzet, ni’met, kemâlât nevilerinin bir kısımlarına mazhar olmaya şâyandır. Ve keza, eğer enâniyet yolunu ta’kib ederse, çeşit çeşit elem ve azaplara da mahal olmaya müstehaktır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Kelime-i Tevhid’in tekrar ile zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirtmektir. Maahaza, zâkir olan zatta bulunan hâsse ve lâtifelerin ayrı ayrı tevhidleri olduğuna işâret olduğu gibi; onların da onlara münâsib şerikleriyle olan alâkalarını kesmek içindir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanın bir akrabasına (meselâ) okuduğu bir Fatiha-i şerife’den hâsıl olan sevabta istifade etmekte, bir ile bin müsâvîdir. Nasıl ki ağızdan çıkan bir lâfzın işitilmesinde, bir cemâat ile bir fert bir olur. Çünkü, lâtif şeyler matbaa gibidir. Basılan bir kelimeden bin kelime çıkar.

Ve keza, nurânî şeylerde vahdet ile beraber tekessür olduğuna, yâni bir nurânî şeyde bin sevab bulunduğuna bir işârettir...

İ’lem Eyyühel-Aziz! Nebiyy-i Zîşan’ın (A.S.M.) makam-ı Mahmûd’u İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet tevzi’ edilen lütuflar, feyizler, ni’metler o sofradan akıyor. Resûl-i Zîşan’a (A.S.M.) okunan salâvât-ı şerîfe, o sofraya edilen dâvete icâbettir.

Ve keza, salâvât-ı şerîfeyi getiren adam, Zât-ı Peygamberîyi (A.S.M.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taallûk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salavât getirmeye müşevviki olsun.

İ’lem ey din âlimi! (Hâşiye) Ücretim az, ilmime rağbet yok, diye mahzun olma. Çünkü mükâfat-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye bakmaz. Meziyet-i zâtiye ise mükâfat-ı uhreviyeye nâzırdır.

-------------------
(Hâşiye): Ehemniyetlidir.

Dinle
-