Mesnevî-i Nûriye | Hubab | 91
(84-106)

Üçüncüsü: Her zamanın insanlarınca, kıymetli addedilerek efkârı celbeden câzibedar bir meta mergubdur. Meselâ: Bu zamanda en rağbetli, en iftiharlı, siyâsetle iştigal ve dünya hayatını te’min etmektir. Selef-i sâlihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergub metâ, Hâlık-ı semavât ve arzın marziyatlarını ve bizden arzularını kelâmından istinbat etmek ve nur-u nübüvvet ve Kur’ân ile kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak ve vesâilini elde etmek idi. Bu i’tibârla, o zamanlarda bütün fikirler, kalbler, ruhlar marziyat-ı İlâhîyeyi bilmek ve öğrenmeğe müteveccih idi. Bunun için, isti’dâd ve iktidarı olanlar o zamanlarda vukua gelen bütün ahvâl ve vukuat ve muhâverattan ders almakla, içtihadlara zemîn teşkil eden yüksek isti’dâdlar vücûda gelirdi.

Şimdi ise, fikir ve kalblerin teşettütü, inâyet ve himmetlerin za’fiyeti, insanların siyaset ve felsefeye ibtilâ ve rağbetleri yüzünden, bütün isti’dâdlar fünun-u hâzıra ve hayat-ı dünyeviyeye müteveccihtir. Ahkâm-ı dîniyeye sarfedilecek müstakim bir içtihad yoktur.

Dördüncüsü: İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesâilini genişlendirmeğe meyleden adamın maksadı, zarûriyata imtisâl ile takva ve kemâle mazhariyet ise güzeldir. Amma zarûriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada meyli, meyl-üt-tahribdir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.

Beşincisi: Her şeyin, her hükmün vücûda gelmesi bir illete binâen olduğu gibi, bir maslahata dahi tâbidir. Fakat maslahat illet değildir. Ancak tercih edici bir hikmettir. Bu zamanın efkârı, bizzat saadet-i dünyaya müteveccihtir. Şerîatın nazarı ise, bizzat saadet-i uhreviyeye müteveccih olup, bittabi dünyaya da nâzırdır. Çünkü, dünya âhirete vesîledir.

Umûmî bir beliyye olan ve nâsın ona mübtelâ olduğu çok işler vardır ki zarûriyattan olmuştur. O gibi işler sû-i ihtiyar ile gayr-i meşrû meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı ibâhe eden zarûriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne dahil olamazlar. Meselâ: Bir adam sû-i ihtiyariyle haram bir tarzda kendini sarhoş etse, hal-i sekirde yaptığı tasarrufatta mâzur olamaz. Bu zamanda bu gibi içtihadlar, semavî değil ancak arzî içtihadlardır. Bu gibi içtihadlar ile Hâlık-ı semavât ve arzın hükümlerinde yapılan tasarrufat merduttur.

Dinle
-