Meselâ: Ba’zı gâfiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvâlden haberleri olsun. Halbuki bu gibi ahvâli siyasiye yalandan, hîleden, şeytanî fikirlerden hâlî değildir. Hutbe makamı ise, ahkâmı İlâhîyenin tebliği için ittihaz edilmiş bir makamdır.
Sual: Avâmı nâs Arabîden haberdar değildir, fehmedemez?
Cevab: Avâmı nâs, zarûriyat ve müsellematı dîniyeye muhtaçtır. Ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler kisvei Arabîye içinde tafsilen değilse de icmâlen avâmı nâsa ma’lûm ve mâruftur. Maahazâ lîsanı Arabda bulunan şehâmet, yükseklik, meziyet, satvet diğer lîsanlarda yoktur...
İ’lem ey gafletli, sağır ve kör olarak, zulmetler içinde esbâba ibâdet eden ahmaklar! Cenâbı Hakk’ın vücubu vücûd ve vahdetine, kâinatın mürekkebatı ve zerrâtının elli beş vecihle yaptıkları şehâdetlerin bir vechini yazacağım. Şöyle ki:
Eşyanın îcadı, ya nefislerine veya esbâba olan isnadı, hayret ve istiğrabı mûcibdir. Bu da red ve inkârı îcab eder. Bu dahi dalâletleri intâc eder. Bu ise ıztırâbatı ruhiye ve teşevvüşatı akliyeye sebeb olur. Bu da ruhları ve akılları firar ettirmekle Vâcibül Vücûd’a ilticâ etmeye mecbûr eder. Zîra her müşkülât, Onun kudretiyle hallolur. Ve açılmaz düğümler, Onun irâdesiyle açılır. Ve kalbler Onun zikriyle mutmain olur. Bu hakîkatı şöyle bir müvâzene ile îzah edeceğim. Şöyle ki:
Mevcûdâtın fâili yâni eşyayı vücûda getiren ya vâcib ve vâhiddir veyahut da mümkin ve kesîrdir. Fâil, vâcib ve vâhid olduğu takdirde, ne külfet var ne de garabet var. Olsa bile vehmî olur. Esbâba isnad edildiği takdirde, külfet ve garâbet vehmîlikten çıkar; kat’i ve hakîki bir şekilde tahakkuk eder. Çünkü kusur ve za’fiyetten hâli olmayan esbâbı kesîreden hiç bir sebeb, bir müsebbebi omuzuna kaldıramaz. Ve bir şeyin îcadında gayri mütenahi esbâbın iştiraki lâzımdır. Meselâ: Bal arısı her şeyle alâkadar olduğundan, eğer îcadı esbâba isnad edilirse, semavât ve arzın iştirakleri lâzımdır.