Maahazâ, kesretin vâhidden sudûru, vâhidin kesretten sudûru kadar zahmet değildir, daha kolaydır. Meselâ: Bir kumandanın efrâd-ı kesîreye verdiği intizam ve yaptırdığı işleri, o efrâd-ı kesîre, kendi başlarına büyük bir müşkülattan sonra yapabilirler.
Maahaza, îcadın esbâba isnadında lâyüadd külfet, garâbet olmakla beraber pek çok muhalâta zemîn teşkil ediyor.
1- Her bir zerrede Vâcib-ül Vücûd’un sıfatlarının farzı lâzımdır.
2- Ulûhiyette gayr-i mütenahi şeriklerin iştiraki lâzım gelir.
3- Her bir zerrenin hem hâkim hem mahkûm olması lâzım gelir. Kubbeli binalarda birbirine dayanmakla düşmekten kurtulan taşlar gibi.
4- Şuur, irâde ve kudret gibi sıfatların her zerrede bulunması lâzım gelir. Çünkü hüsn-i san’at bu sıfatları iktizâ eder. Şu hakîkati îzah için birkaç misâl söyleyeceğiz:
Birincisi: Şems şeffafiyet sırrına binâen, şişelerin zerrelerinde, arzın denizlerinde, semânın seyyarelerinde müsâvat üzerine tecelli eder.
İkincisi: Mukabele sırrına binâen, merkezdeki bir lâmbanın dâireyi teşkil eden âyinelere nisbet-i in’ikâsı birdir.
Üçüncüsü: Nurdan veya nurânî bir şeyden tenevvür etmek ve ziyâ almak hususunda, bir ile bin birdir. Nurânînin iktizâsı öyledir.
Dördüncüsü: Müvâzene sırrına binâen, hassas bir terazinin iki kefesinde iki ceviz veyahut iki Güneş bulunsa; hangi kefesine bir şey ilâve edilirse, o aşağı iner; ötekisi havaya kalkar.
Beşincisi: Büyük bir sefine ile gâyet küçük bir sefineyi sevk ve tahrik hususunda fark yoktur kaptan; ister bir çocuk olsun, ister büyük olsun çünkü intizam vardır.
Altıncısı: Hayvan-ı nâtık gibi bir mâhiyet-i mücerredenin küçük ve büyük efrâdına nisbeti, birdir.
Hülâsa: Kalîl ile kesir, küçük ile büyük arasında bir şey-i vâhide isnadlarında tefâvüt olmadığı, imkân dâiresinde olduğu şu misaller ile tavazzuh etti.