(Bu kısım, müellifin kendi Türkçesidir)
Ey mücâhidîn-i İslâm! Ey ehl-i hall ü akd! Bu fakirin bir mes’elede on sözünü, birkaç nasîhatını dinlemenizi rica ediyorum.
Evvelâ: Şu muzafferiyetteki hârikulâde ni’met-i İlâhîye bir şükran ister ki devam etsin, ziyâde olsun. Yoksa, ni’met şükrü görmezse gider. Mâdemki Kur’ân’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ânın en sarih ve en kat’i emri olan “Salât” gibi ferâizi imtisâl etmeniz lâzımdır. Ta onun feyzi, böyle hârika sûretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.
Sâniyen: Âlem-i İslâmı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idâmesi, şeâir-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zîra, Müslümanlar İslâmiyet hesabına sizi severler.
Sâlisen: Bu âlemde evliyâullah hükmünde olan gazi ve şühedâlara kumandanlık ettiniz. Kur’ân’ın evâmir-i kat’iyyesine imtisâl etmekle, öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmağa çalışmak, sizin gibi himmetlilerin şe’nidir. Yoksa, burada kumandan iken orada bir neferden istimdâd-ı nur etmeğe muztar kalacaksınız. Bu dünyayı deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir metâ değil ki, sizin gibi insanları işbâ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.
Râbian: Bu millet-i İslâmın cemâatleri çendan bir cemâat namazsız kalsa, fâsık da olsa yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hatta umum Kürdistan’da umum me’murlara dâir en evvel sordukları sual bu imiş: “Acaba namaz kılıyor mu?” derler.