İnşikak-ı asâ ise,i066 âyetine zıttır. Zaman cemâat zamanıdır. Cemâatın ruhu olan şahs-ı ma’nevî daha metîndir. Ve, tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyâde muktedirdir. Halife-i şahsî, ancak ona istinâd ile vezâifi deruhte edebilir. Cemâatın ruhu olan şahs-ı ma’nevî eğer müstakim olsa, ziyâde parlak ve kâmil olur. Eğer fenâ olsa, pek çok fenâ olur. Ferdin, iyiliği de fenâlığı da mahduddur. Cemâatin ise gayr-i mahduttur. Hârice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenâlıkla bozmayınız. Bilirsiniz ki ebedî düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız, İslâmın şeâirini tahrib ediyorlar. Öyle ise, zarûri vazifeniz, şeâiri ihya ve muhafaza etmektir. Yoksa şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır. Şeâirde tehâvün, za’f-ı milliyeti gösterir. Za’f ise, düşmanı tevkif etmez, teşci eder...
İ’lem Eyyühel-Aziz! Hakâik-i îmaniyeyi isbat için îrad edilen bürhan ve delilleri tedkik ederken, şu kocaman neticeyi bu zayıf, nahif delil intâc edemez diye tenkidatta bulunma. Zîra za’fiyetiyle ittiham ettiğin o delilin sağında ve solunda bulunan takviye kuvvetleri ve kıt’aları pek çoktur. Evet İslâmiyet’in sıdkına delâlet eden şâhidlerden, şehidlerden, bürhanlardan, delillerden, emârelerden her birisi, o müdâfaa meydanında arkadaşını himaye etmekle sıhhat raporunu imzalayarak sağlam olduğunu tasdik eder. O da, onun ilim ve haberine ehl-i vukuf olur. Çünkü hakâik-i îmaniyede hedef sübuttur, nefy değildir. Sâbit olan bir şeyi gösterenlerin biri, bin gibidir. Zîra sübutta gösterenlerin gösterme tarzları birbirine uygun ve muvafık olduğundan, her birisi ötekileri tezkiye ve tasdik etmiş olur. Nefy cihetinde, nefyedenlerin şehâdetlerinde tevâfuk yoktur. Nefylerine mütehâlif esbâb gösterirler. Bunun için, şehâdetleri birbirinin sıhhatine delil olamaz. Çünkü, tevâfuk yok.