Ancak küre-i arzı harekete getiren felek çarklarını durdurmağa ve şems ve kamerin birleştirilmesiyle zamanın hareketini teskin ettirmeğe ve vücûdun şahikalarından yuvarlanıp gelen şu dünyayı sâkin kılmağa kadir olan kudreti nihayetsiz Rabb-i Zülcelâl’e duâlarımı, niyâzlarımı arz ve takdim ediyorum. Çünkü her şeyle alâkadar âmâl ve makasıdım vardır.
Ve keza, kalbime vâki olan en ince, en gizli hâtıraları işittiği ve kalbimin müyûl ve emellerini tatmin ettiği gibi; akıl ve hayalimin de temenni ettikleri saadet-i ebediyeyi vermeğe kadir olan Zât-ı Akdes’den maada kimseye ibâdet etmiyorum. Evet dünyayı âhirete kalbetmekle kıyameti koparan kudret muktedirdir, âciz değildir. Bir zerre, o kudretin nazarında gizlenemez. Şems, büyüklüğüne güvenerek o kudretin elinden kurtulamaz. Evet onun mârifetiyle elemler lezzetlere inkılâb eder. Evet Onun mârifeti olmazsa, ulûm evhama tahavvül eder. Hikmetler illet ve belâlara tebeddül eder. Vücûd, ademe inkılâb eder. Hayat, ölüme ve nurlar zulmetlere ve lezâiz günahlara tahavvül eder. Evet Onun mârifeti olmazsa, insanın ahbabı ve mal ve mülkü insana a’dâ ve düşman olurlar. Beka belâ olur. Kemâl hebâ olur. Ömür hevâ olur. Hayat azab olur. Akıl ikab olur. Âmâl, âlâma inkılâb eder.
Evet Allah’a abd ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur... Bu da, her şey Allah’ın mülk ve malı olduğuna îman ve iz’an ile olur.
Evet kudret, insanı çok dâirelerle alâkadar bir vaziyette yaratmıştır. En küçük ve en hakir bir dâirede, insanın eli yetişebilecek kadar insana bir ihtiyar, bir iktidar vermiştir. Ferşten arşa, ezelden ebede kadar en geniş dâirelerde insanın vazifesi, yalnız duâdır.
Evet
âyet-i kerîmesi, bu hakîkatı tenvir ve isbata kâfidir. Öyle ise, çocuğun eli yetişemediği bir şeyi peder ve vâlidesinden istediği gibi; abd de, acz ve fakriyle Rabbına iltica eder ve Hâlıkından ister.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Eşyada görünen nev’i ve ferdî vahdetler, Sânideki sırr-ı vahdetten neş’et etmiştir. Çünkü kuvvet dağılmıyor. Bir kısmına çok, bir kısmına az sarfedilmekle kudrette, kuvvetin tecezzi ve inkısâmı olmuyor. Eğer vahdet olmasa idi, kudretin yaptığı sarfiyatta tefâvüt olsa idi, masnûatta da tefâvüt ve intizamsızlık olurdu.