Mesnevî-i Nûriye | Zeylül Hubab | 112
(107-115)

Maahâza, o İlâhî sofradaki eşya yalnız insan ve hayvanların lezzet ve zevklerini tatmin için değildir. Her bir ferd-i müstehlikte zevilhayata âid cüz’î fâidelerden başka esmâ-i İlâhîyenin tecelliyatına ve faaliyetteki esrâr ve şuûnatına âid gayr-i mütenahi hikmetler, gayeler vardır. Öyle ise, bu ziyafet-i âmme ve bu feyz-i âmmın bir kör kuvvetten neş’et etmesi ve bu eşyanın semeratı sel gibi akıp ittifakı ve tesâdüfün eline havâlesi muhaldir. Çünkü, o eşyânın intizamlı hakîmâne teşahhusatı ve şuurkârâne muhkem husûsiyatı kör tesâdüf ve ittifakı reddediyor. Öyle de: O sofra-i rahmetteki ucuzluk ve kolaylık ve çokluk, o eşyanın bir Cevvad-ı Mutlakdan, bir Hakîm-i Mutlakdan, bir Kadîr-i Mutlakdan geldiğini gösteren şâhidlerdir.

İ’lem ey esbâba mübtelâ insan! Bil ki, sebebin halkı ve sebebiyetinin takdiri ve müsebbebin vücûduna lâzım olan şeylerle techizi, kudretine nisbetle zerreler ve şemsler müsâvi olan Zât’ın “Kün” emriyle müsebbebi halketmesinden daha kolay, daha ekmel, daha âlâ değildir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Dünyada görülen bilhassa nebatî ve hayvanî hayatlarda müşâhede edilen ademler, i’damlar, tebeddül ve teceddüd-ü emsâlden ibarettir. Îmanlı olan kimselere göre zevâl ve firakın acısı değil, yerlerine gelen emsâlleriyle visalin lezzeti hâsıl oluyor. Öyle ise, îmana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki, selâmette kalasın.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkeb bir mâcundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslâmiye ise, nur-u îmandan in’ikas edip dalgalanan bir ziyâdır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallidleriyle münâzara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye ma’rûzdurlar. Çünkü nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedrîcen hasımlarına mağlûb olur ki, bîtarafane muhakeme denilen munsıfâne münâzarada nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü insaflı bir münâzır, hayalî bir münâzara sahasında, arasıra hasmının libasını giyer, ona bir dâva vekili olarak onun lehinde müdâfaada bulunur.

Dinle
-