Demek kudretin vahdetle beraber masnûata yaptığı tasarrufu, şemsin tenviri gibidir ki, bir şems-i vâhid, cüz’ ve küllü bilâ-tefâvüt her şeyi ziyâlandırdığı gibi, tecellisiyle de her şeyin yanında mevcûddur. Binâenaleyh, mümkinat dâiresi efrâdından tavzif edilen miskin, câmid, meyyit ve ism-i Nur’a mazhar şemsde sırr-ı vahdet sâyesinde bu kadar intizamlı tasarruf olursa; Şems-i Ezelî, Sultan-ı Ebedî, Kayyûm-u Sermedî, Vâcibül Vücûd, Vâhid-i Ehad’in masnûata tasarrufu nasıl olacaktır?
İ’lem Eyyühel-Aziz! Sâniin vahdetine en sâdık şâhidlerden birincisi: Cüz’î ve küllî eşyalarda görünen vahdetlerdir. Çünkü herhangi bir şey zerreden âleme kadar vahdet ile muttasıf ve alâkadardır. Öyle ise, Sânide de vahdet var. Öyle ise, Sâni Ehad’dir.
İkincisi: Her şeyde kabiliyetinin liyâkatine göre bir kemâl-i ittikan vardır. En âdi, küçük nebâtî ve hayvanî bir şeyde kör gözler bile gördükleri öyle bir antika eser-i san’at vardır ki, insanları hayrette bırakır.
Üçüncüsü: Her şeyin îcad ve inşâsındaki suhûlettir. Gözle görünen san’attaki suhûlet isbata, delile muhtaç değildir.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Küre-i arz mağazasından me’kûlât ve meşrûbat ve libas ve sâir ihtiyaçlarınızı te’min ediyorsunuz. Parasız aldığınız bu malları İlâhî hazineden almayıp birer birer esbâba yaptıracak olursanız, acaba bir nar tanesini ne kadar zamanlarda elde edip, ne kadar pahalı alacaksınız? Çünkü o nar, bütün eşya ile alâkadardır. Az bir zamanda, az bir kıymetle husûle gelmesi imkân hâricidir. Ve aynı zamanda ondaki zînet, intizam, san’at, rayiha, tat ve koku gibi lâtif şeylerden anlaşılıyor ki, o nar tanesi öyle bir Sâniin masnûudur ki, îcadında külfet ve mübâşeret yoktur.
Mes’ele böyle olduğu halde, haşaratın zevk ve heveslerini tatmin için her bir noktasında bin türlü i’caz nükteleri bulunan o küre-i arz mağazasındaki eşyanın Sânii ya şuursuz, hissiz, irâdesiz, ilimsiz, ihtiyarsız, kemâlsizdir ki, bu kadar bol zîkıymet antika eşyayı parasız dağıtıyor. Bu bâtıl ihtimal, isbata muhtaç olmıyan bedihî bir hakîkattir. Veya o hazine sâhibi o hazineyi, âhirete gitmek üzere gelip muvakkaten kalan insanlara İlâhî ve Rahmânî bir sofra olarak yaratmıştır. O hazine-i gaybta eşyânın îcadı “Kün” emri ile bağlıdır. Ve bütün eşyanın melekûtiyetleri santral gibi Hakîm, Kadîr, Mürîd, Alîm bir Vâcibü’l-Vücûd’un yed-i kudretindedir.