Mesnevî-i Nûriye | Habbe | 125
(116-133)

Kezalik, bilâ teşbih Cenâb-ı Hak rahmetiyle bize karib olduğu cihetle ona hamdediyoruz. Biz ondan uzak olduğumuz cihetle onu tesbih ediyoruz. Binâenaleyh, rahmetiyle kurbüne bakarken hamdet. Ondan ba’id olduğuna bakarken, tesbih et. Fakat her iki makamı karıştırma. Ve her iki nazarı birleştirme ki, hak ve istikamet mültebis olmasın. Lâkin iltibas ve mezc olmadığı takdirde, her iki makamı ve her iki nazarı hem tebdil, hem cem’edebilirsin. Evet “Sübhanallahi ve bihamdihi” her iki makamı cem’eden bir cümledir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Dört şey için dünyayı kesben değil, kalben terketmek lâzımdır:

1- Dünyanın ömrü kısa olup, sür’atle zevâl ve guruba gider. Zevâlin elemiyle, visalin lezzeti zevâl buluyor.

2- Dünyanın lezâizi zehirli bala benzer. Lezzeti nisbetinde elemi de vardır.

3- Seni intizar etmekte ve senin de sür’atle ona doğru gitmekte olduğun “kabir”, dünyanın zînetli, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel addedilen şey, orada çirkindir.

4- Düşmanlar ve haşerat-ı muzırra arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki müvâzene, kabir ile dünya arasındaki aynı müvâzenedir. Maahazâ, Cenâb-ı Hak da bir saatlik lezzeti terketmeye dâvet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise, kayıdlı ve kelepçeli olarak sevkedilmezden evvel, Allah’ın dâvetine icâbet et.

Fesübhanallah, Cenâb-ı Hakk’ın insanlara fazl u keremi o kadar büyüktür ki, insana vediâ olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibkâ ve himâye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa, büyük bir belâya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki, kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü arkasına alırsa, beli kırılır; eli ile tutarsa, kaçar, tutulmaz. En nihayet meccânen fenâ olur gider, yalnız günahları miras kalır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! “Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuş idi. Ancak ihtiyarlık sabahiyle uyandım.” mealinde olan:

şiirin şümulüne dahilim.

Dinle
-