Mesnevî-i Nûriye | Habbe | 129
(116-133)

İ’lem Eyyühel-Aziz! Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azabdır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet vakit yaklaştı. Dünya kazûratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa, onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir.

Eğer İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârukî bugün Hindistan’da hayattadır diye ziyâretine bir dâvet vuku bulsa, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim. Binâenaleyh, İncil’de “Ahmed”, Tevrat’ta “Ahyed”, Kur’ânda “Muhammed” ismiyle müsemma, iki cihanın Güneşi, kabrin arka tarafında milyonlarca Fârukî Ahmedler ile muhat olarak sâkindir. Onların ziyâretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatâdır.

Şu esâsata dikkat lâzımdır:

1— Allah’a abd olana her şey müsahhardır. Olmayana her şey düşmandır.

2— Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine râzı ol ki, rahat edesin.

3— Mülk Allah’ındır. Sende emâneten duruyor. O emâneti ibkâ edip senin için muhâfaza edecek. Sende kalırsa, meccânen zâil olur gider.

4— Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen zâilsin. Dünya da zâildir. Halkın dünyası da zâildir. Kâinatın şu şekl-i hâzırı da zâildir. Bunlar sâniye ve dakika ve saat ve gün gibi birbirini ta’kiben zevâle gidiyorlar.

5— Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

İ’lem Eyyühel-Aziz! “Sübhânallah”, “Elhamdülillâh”, “Allahü Ekber” bu üç mukaddes cümlenin fâidelerini ve mahall-i isti’mallerini dinle:

1— Kalbinde hayat bulunan bir insan, kâinata, âleme bakarken idrâkinden âciz, bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır. İşte bu gibi hayret ve dehşet-engiz vaziyetleri ancak “Sübhanallah” cümlesinden nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.

Dinle
-