Ve hâkezâ.. herşeyi buna kıyas et ki, Güneşlerin deveranından ve seyr ü seyahatlarından tut, tâ zerrelerin mevlevî gibi devir etmelerine ve dönmelerine ve ihtizazlarına kadar kâinattaki bütün sa’y ü hareket, kanun-u kader-i İlâhî üzerine cereyan ediyor. Ve dest-i kudret-i İlâhîden sudûr eden ve irâde ve emir ve ilmi tazammun eden emr-i tekvinî ile zuhur eder. Hatta herbir zerre, herbir mevcûd, herbir zîhayat, bir nefer askere benzer ki, orduda muhtelif dâirelerde, o neferin ayrı ayrı nisbetleri, vazifeleri olduğu gibi; herbir zerre, herbir zîhayatın dahi öyledir.
Meselâ: Senin gözünde bir zerre, gözün hüceyresinde ve gözde ve a’sab-ı vechiyede ve bedenin şerâyin ta’bir edilen damarlarında, birer nisbeti ve o nisbete göre birer vazifesi ve o vazifeye göre birer fâidesi vardır. Ve hâkezâ herşeyi ona kıyas et. Buna binâen herbir şey, bir Kadîr-i Ezelî’nin vücub-u vücûduna iki cihetle şehâdet eder:
Biri: Tâkatının binler derece fevkinde vazifeleri görmekteki acz-i mutlak lîsaniyle o Kadîr’in vücûduna şehâdet eder.
İkincisi: Herbir şey, nizam-ı âlemi teşkil eden düstûrlara ve müvâzene-i mevcûdâtı idâme eden kanunlara tatbik-i hareket etmekle, o Alîm-i Kadîr’e şehâdet eder.
Çünkü zerre gibi bir câmid, arı gibi küçük bir hayvan, Kitab-ı Mübîn’in mühim ve ince mes’eleleri olan nizam ve mîzanı bilemez. Câmid bir zerre ve arı gibi küçük bir hayvan nerede? Semavât tabakalarını bir defter sahifesi gibi açıp, kapayıp toplayan Zât-ı Zülcelâl’in elindeki Kitab-ı Mübin’in mühim ince mes’elelerini okumak nerede? Eğer sen divânelik edip; zerrede, o kitabın ince hurufatını okuyacak kadar bir göz bulunduğunu tevehhüm etsen; o vakit o zerrenin şehâdetini redde çalışabilirsin. Evet Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübin’in düstûrlarını gâyet güzel bir sûrette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçta icmal edip derceder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaç ile amel etse, o Kitab-ı Mübin’in düstûrlarını bilmeyerek imtisâl eder.
Meselâ: Hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hânesinden çıkar. Durmayarak insanın yüzüne hücum eder. Uzun asâsiyle vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harb gibi mahâret gösterir.