Mesnevî-i Nûriye | Zühre | 165
(149-179)

Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahlûka bu san’atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san’atını kim öğretmiş? Ve nereden öğrenmiş? Ben, yâni bu biçâre Said itiraf ediyorum ki, eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım, kerr u fer harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.

İşte ilhama mazhar olan arı, örümcek ve yuvasını çorap gibi yapan bülbül gibi hayvânâtı bu sineğe kıyas et. Hatta nebâtâtı da aynen hayvânâta kıyas edebilirsin. Evet Cevâd-ı Mutlak (Celle Celâlühu), her ferd-i zîhayatın eline lezzet midâdiyle ve ihtiyaç mürekkebiyle yazılmış bir tezkereyi vermiş. Onunla evâmir-i tekviniyenin proğramını ve hizmetlerinin fihristesini tevdi etmiştir. Bak o Hakîm-i Zülcelâl’e, nasıl Kitab-ı Mübin’in düstûrlarından arı vazifesine âid miktarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, proğramını okur, emri anlar, hareket eder.

âyetinin sırrını izhar eder. İşte eğer bu Sekizinci notayı tamamen işittin ve tam anladınsa, bir hads-i îmanî ile nin bir sırrını, nin bir hakîkatını, nun bir düstûrunu, nun bir nüktesini anlarsın.

DOKUZUNCU NOTA: Bil ki: Nev’-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak, saadetin fihristesidir. Îman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Mâdem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir hayır, zâhir bir hak, fâik bir kemâl görünüyor. Bilbedâhe hak ve hakîkat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet, şer ve hasâret; onun muhalifindedir.

Mehâsin-i ubûdiyetin binlerinden yalnız buna bak ki: Nebî Aleyhissalâtü Vesselâm, ubûdiyet cihetiyle muvahhidînin kalblerini îd ve cuma ve cemâat namazlarında ittihad ettiriyor. Ve dillerini bir kelimede cem’ ediyor.

Dinle
-