Mesnevî-i Nûriye | Şemme | 195
(192-203)

Kur’ân’ın kâinattan yaptığı bahis, Hâlık’ın sıfatlarını isbat ve îzah içindir. Binâenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa, irşâda daha lâyık ve daha muvâfık olur. Meselâ: Hâlık’ın tasarrufâtına delâlet eden âyetlerden en zâhir, en âşikâr olan tabakayı

âyetiyle zikretmiştir. Halbuki bu tabakanın arkasında vücuhun taayyünat, teşahhusat tabakası vardır. Evvelki tabakanın fehmi, ikinci tabakanın fehminden daha yakındır. Ve keza, en âşikâr dereceyi

âyetiyle zikretmiştir. Bu derecenin arkasında, arzın şems etrafında emir ve irâde-i İlâhî kanuniyle tahrik ve tedvîri derecesi de vardır. Lâkin bu derece, evvelki dereceden bir derece mahfî olduğundan terkedilmiştir.

Ve keza, cümlesiyle en okunaklı sahifeyi göstermiştir. Halbuki bu sahifenin arkasında “Direk ve kazıklar ile tehlikeden muhafaza edilen bir sefine gibi, arz da içerisinde vukua gelen herc ü mercden dolayı parçalanmak tehlikesinden korumak için dağlar ile kazıklanmıştır” sahifesi de vardır. Fakat bu sahife, avâm-ı nâsca o kadar okunaklı olmadığından terkedilmiştir. Ve bu sahifenin altında da şöyle bir hâşiye vardır:

Hayatı besleyip sağlamak üzere dağlar arza direk yapılmıştır. Çünkü dağlar suların mahzenidir. Havanın tarağıdır, tasfiye ediyor. Toprağın hâmisidir, denizin istilâsından vikaye ediyor. Zâten hayatın direkleri bu unsurlardır.

Bu sırra binâendir ki, Şerîatça hilâlin tulû ve gurubu nazara alınmıştır. Çünkü bu ise, ayları günleri hesab etmekten avamca daha kolaydır. Ve yine o sırra binâendir ki, ezhan-ı avâmda tesbit ve takrir için Kur’ânda tekrarlar vukua gelmiştir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Âyetlerin bahsettikleri hakîkatler, şiirlerin bahsettikleri hayalattan pek vâsi ve pek yüksektir. Bu i’tibâr ile şiirden addedilmemiştir. Hem de, âyetler, sâhibinin şuûnat ve ef’alinden bahseder. Şiir ise, fuzulî olarak gayrdan bahseder. Hem de filcümle âdi şeylerden bahsi hârikulâdedir. Şiirin hârikulâdelerden bahsi, alel-ekser âdidir.

Dinle
-