Ezcümle Kitab-ı Yevâkit’in rivâyetine göre, İmâm-ı Şa’ranî bir günde iki buçuk def’a kocaman Fütuhat-ı Mekkiye nâmındaki büyük mecmûayı mütalâa etmiştir. Bu gibi vukuat istiğrab ile inkâr edilmesin. Zîra bu gibi garîb mes’eleleri tasdike yaklaştıran misaller pek çoktur. Meselâ rü’yada bir saat zarfında bir senenin geçtiğini ve pek çok işler görüldüğünü görüyorsun. Eğer o saatte o işlere bedel Kur’ân okumuş olsa idin, birkaç hatim okumuş olurdun. Bu hâlet evliyâ için hâlet-i yakazada inkişaf eder. Zaman inbisat eder. Mes’ele ruhun dâiresine yaklaşır. Ruh zâten zaman ile mukayyed değildir. Ruhu cismaniyetine galib olan evliyânın işleri, fiilleri, sür’at-ı ruh mîzaniyle cereyan eder.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi ba’zı insanlar isti’zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hale karşı o kat’i, sahih bürhanı reddetmek üzere: “Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intâc edemez.” diye bahâneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu îmandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahazâ bürhan bir değildir, bin değildir, zerrât-ı âlem adedince bürhanlar vardır.
Fesübhânallah! Mülk ve melekût arasındaki hicab ne kadar incedir, aralarındaki mesâfe ne kadar büyüktür. Dünya ile âhiret arasındaki yol ne kadar kısa ve ne kadar uzundur. İlim ile cehil arasındaki hicab ne kadar lâtif ve ne kadar kalındır. Îman ile küfür arasındaki berzah ne kadar şeffaf ve ne kadar kesîftir. İbâdetle mâsiyet arasındaki mesafe ne kadar kısadır. Halbuki araları Cennet ile nâr’ın araları kadardır. Hayat ne kadar kısa, emel ne kadar uzundur. Evet hal ile mâzi arasında öyle ince bir perde vardır ki, ruhun mâzi cihetine geçmesine mâni değildir. Cesede nisbeten bitmez bir mesâfedir.