Kezalik, mülk ile melekût, dünya ile âhiret arasında ehl-i kalb için şeffaf, ehl-i heva için kesîf ince bir perde vardır. Kezalik, gece ile gündüz arasında lâtif bir perde var ki, gözün kapanmasiyle gece olup, açılmasiyle gündüz olduğu gibi; nefsin âlem-i ma’nevîyata gözü kapanırsa ebedî bir gece içinde kalır; gözü ma’nevîyata açılırsa neharı inkişaf eder.
Kezalik, Allah’ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşâhede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbâb hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur.
Kezalik, îman ve tevhid ile bakan, âlemi nurlu görür ve illâ âlemi zulümat içerisinde görecektir.
Kezalik, ef’al-i beşer için iki cihet vardır. Eğer niyet ile Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata ma’kes, şeffaf, parlak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir manzarayı göstermiş olur.
Kezalik, hayatın da iki vechi vardır. Biri siyah, dünyaya bakar. Diğeri şeffaf, âhirete nâzırdır. Nefis, siyah vechin altına girer. Şeffaf veche terettüb eden saadet-i ebediyeyi ister.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de ma’nen kapalıdır. Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan “Ene” nâmında bir miftahı insanın eline vermiştir. Fakat, ene de kapısı kapalı bir bilmecedir. Bunun kapısı açılıyorsa kâinatın da kapıları açılıyor.
Evet Cenâb-ı Hak insana bir benlik, bir nev’i hürriyet vermiştir ki, Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine âid evsâfı bilmek için mevhum, farazî bir vâhid-i kıyasî yapsın.
Mâhiyet-i beşerde pek ince bir ip, insanın vücûdunda şuurlu bir kıl, şahsın kitabında bir elif kıymetinde ve miktarında olan “Ene”nin iki vechi vardır. Biri hayra bakar. Bu vecihle yalnız kabil-i feyizdir, fâil değildir. Diğer vechi ise şerre bakar. Bu vecihle kendisini fâil bilir.
“Ene”nin mâhiyeti mevhûmedir. Rubûbiyeti hayâlîdir. Vücûdu bir şeye hâmil olamaz. Ancak mîzan-ül-hararet gibi, Vâcibü’l-Vücûd’un rubûbiyetine âid sıfât-ı mutlaka-i muhitayı bilmek için bir mîzan vazifesini görüyor.