Mesnevî-i Nûriye | Şemme | 196
(192-203)

İ’lem Eyyühel-Aziz! Hâlıkın vahdetini gösteren âyineler ve delillerini okutan sahifelerin pek çok çeşitleri olduğu gibi merkezleri bir ve birbirinin içine dahil olmuşlardır. Binâenaleyh, bir âyinede göründü veya bir sahifede okundu mu, hepsinde de görünür ve okunur. Fakat birisinde görünmemesi, hepsinde görünmemesini istilzam etmez.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Bir kelimeyi yazan harfini yazanın gayrısı, bir sahifeyi yazan satırı yazanın gayrısı, kitabı yazan sahifeyi yazanın gayrısı olması mümkün olmadığı gibi; karıncayı halk eden cins-i hayvanı halkedenin gayrısı, hayvanı yaratan arzı yaratanın gayrısı, arzı halkeden, Rabb-ül-âlemînin gayrısı olması muhaldir.

Rubûbiyet-i âmmenin işâretlerindendir ki, kâinat kitabında öyle büyük harfler vardır ki, o harflerin bir kısmında bir kelime yazılıdır. Bir kısmında bir kelam, bir kısmında bir kitab yazılıdır. Meselâ: O kitabta bahr, şecer, arz birer harf makamındadırlar. Birinci harfte semek kelimesi, ikincisinde şecer kelâmı, üçüncüsünde hayvan kitabı yazılmıştır. Hatta, Yâsin sûretinde tam Yâsin Sûresi yazıldığı gibi, ba’zı masnûatta, bir kelime olan isminde, çekirdeğinde o masnûun sûresi ve kitabı yazılmıştır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Yıldızlar, şemsler arasında mümâselet olduğu gibi filcümle müsâvat da vardır. Binâenaleyh, onlardan biri ötekilere Rab olamaz. Ve onlardan birine Rab olan, hepsine de Rab olur. Ve keza, her şeye de Rab olur.

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanın bir ferdinde bir cemâat-ı mükellefîn bulunur. Evet her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Meselâ: Her bir hasse için bir ibâdet vardır. Onun hilâfında kullanılması dalâlettir. Meselâ: Baş ile yapılan secde Allah için olursa ibâdettir, gayrısı için dalâlettir. Kezalik, şuarânın hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalâlettir. Hayal, onun ile fâsık olur.

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanları fikren dalâlete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telâkki etmeleridir. Yâni me’lufları olan şeyleri kendilerince ma’lûm bilirler. Hatta ülfet dolayısiyle âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Halbuki ülfetlerinden dolayı ma’lûm zannettikleri o âdi şeyler, birer hârika ve birer mu’cize-i kudret oldukları halde, ülfet sâikasiyle onları teemmüle, dikkate almıyorlar; ta onların fevkinde olan tecelliyat-ı seyyâleye im’an-ı nazar edebilsinler.

Dinle
-