Mesnevî-i Nûriye | Onuncu Risale | 220
(204-235)

Eğer Kur’ânın ilâçlariyle tedâvi edersen, fakrımız rahmet-i Rahmanın ziyafetine şevk u iştiyaka inkılâb edecektir. Acz ve za’fımız da Kadîr-i Mutlak’ın dergâh-ı izzetine iltica için bir dâvet tezkeresi gibi olur.

Ve keza, bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda zulümatı dağıtacak bir nur ve bir erzak lâzımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur’ân’ın Güneşinden, Rahmanın hazinesinden tedârik edilebilir. Eğer bizleri bu seferden geri bırakacak bir çâreniz varsa, pekâlâ. Ve illâ sükût ediniz, Kur’ân’ı dinleyelim bakalım ne emrediyor:

Hülâsa: Ayık olan sana tâbi olmaz. Ancak siyaset şarabiyle veya şöhret hırsiyle veya rikkat-ı cinsiye ile veya felsefenin dalâleti ile veya medeniyetin sefâhetiyle sarhoş olanlar senin meşreb ve mesleğine tâbi olurlar. Fakat insanın başına indirilen darbeler ve yüzüne vurulan tokatlar, onun sarhoşluğunu izâle ile ayıltacaktır.

Ve keza, insan hayvan gibi yalnız zaman-ı hal ile mübtelâ ve meşgul değildir. Belki müstakbelin korkusu ve mâzinin hüzün ve kederi ile hâl elemlerine ma’rûzdur. Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur’ânın şu beşâretini dinlesin:

Dinle
-