ilâ âhiri Sûre...
İ’lem Eyyühel-Aziz! Her bir masnû’da tahakkuk eden kemâli san’at, Sâniin her mekânda ve her masnûun yanında bulunmasına delâlet ettiği gibi; hiç bir mekânda ve hiç bir masnûun yanında bulunmamasına da delâlet eder.
Ve keza, insan, her bir şeye muhtaç olduğu cihetle her şeyin melekûtu elinde ve her şeyin hazinesi yanında olan Zâtı Akdesden mâadâ kimseye ibâdet edemez.
Ve keza, insan vücûd, îcad, hayır, ef’al cihetiyle pek küçük, nâkıs olmakla karıncadan, arıdan ednâ, örümcekten daha zaîftir. Fakat adem, tahrib, şer, infiâl cihetiyle semavât, arz, cibâlden daha büyüktür. Meselâ: Hasenat yaptığı zaman, habbe habbe yapar. Seyyiat yaparsa kubbe kubbe yapar. Evet meselâ küfür seyyiesi bütün mevcûdâtı tahkir eder, kıymetten düşürür.
Ve keza, insanın bir cihetle kıl kadar bir ihtiyarı, zerre kadar bir iktidarı, şuâ kadar bir hayatı, dakika kadar bir ömrü, cüz’î bir cüz kadar mevcûdiyeti varsa da, diğer cihetle hadsiz bir acz ve fakrı da vardır. Kadîri Mutlak ve Ganiyyi Mutlakın tecelliyatına geniş bir ma’kes olur.
Ve keza, insan hayatı dünyeviye cihetiyle bir çekirdek olup, pek büyük semere ve sünbüller vermek için kendisine tevdi edilen cihâzâtı, ba’zı maddeleri elde etmek için tavuk gibi toprakları, gübreleri, necisleri eşmeye sarfeder, fâidesiz tefessüh eder. Ve hayatı ma’nevîye cihetiyle emelleri ebede kadar uzanan bir şecere-i bâkıyedir.