Onuncu Söz’ün Üçüncü İşâretinde denildiği gibi: Çendan, kâfir az bir ömürde bir günah işlemiş, fakat o günah içinde nihayetsiz bir cinâyet var. Çünkü: Küfür, bütün kâinatı tahkirdir, kıymetlerini tenzil etmektir ve bütün masnuatın vahdaniyete şehâdetlerini tekzibdir ve mevcûdât âyinelerinde cilveleri görünen esmâ-i İlâhîyeyi tezyiftir. Onun için, mevcûdâtın hakkını kâfirden almak üzere, mevcûdâtın sultanı olan Kahhâr-ı Zülcelâl’in kâfirleri ebedî Cehennem’e atması, ayn-ı hak ve adâlettir. Çünkü, nihayetsiz cinâyet, nihayetsiz azâbı ister.
İKİNCİ SUÂLİNİZ: Şeytanların halkı ve îcadı ne içindir? Cenâb-ı Hak, şeytanı ve şerleri halketmiş, hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabîhin halkı kabihtir?
Elcevab: Hâşâ!.. Halk-ı şer, şer değil, belki kesb-i şer şerdir. Çünkü: Halk ve îcad, bütün netâice bakar; kesb, husûsi bir mübaşeret olduğu için, husûsi netâice bakar. Meselâ: Yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var; bütünü de güzeldir. Sû-i ihtiyarıyla ba’zıları yağmurdan zarar görse, “Yağmurun îcadı rahmet değildir” diyemez; “Yağmurun halkı şerdir” diye hükmedemez. Belki sû-i ihtiyariyle ve kesbiyle onun hakkında şer oldu. Hem ateşin halkında çok faideler var; bütünü de hayırdır. Fakat ba’zıları sû-i kesbiyle, sû-i isti’maliyle ateşten zarar görse, “Ateşin halkı şerdir” diyemez. Çünkü: Ateş yalnız onu yakmak için yaratılmamış; belki o, kendi sû-i ihtiyarıyla, yemeğini pişiren ateşe elini soktu ve o hizmetkârını kendine düşman etti.
Elhâsıl: Hayr-ı kesîr için, şerr-i kalîl kabul edilir. Eğer şerr-i kalîl olmamak için, hayr-ı kesîri intac eden bir şer terkedilse; o vakit şerr-i kesîr irtikâb edilmiş olur. Meselâ: Cihâda asker sevketmekte elbette ba’zı cüz’î ve maddî ve bedenî zarar ve şer olur. Fakat o cihadda hayr-ı kesîr var ki, İslâm, küffârın istilâsından kurtulur. Eğer o şerr-i kalîl için cihad terkedilse, o vakit hayr-ı kesîr gittikten sonra şerr-i kesîr gelir. O ayn-ı zulümdür. Hem meselâ: Gangren olmuş ve kesilmesi lâzım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir; halbuki zâhiren bir şerdir. Parmak kesilmezse, el kesilir; şerr-i kesîr olur.
İşte kâinattaki şerlerin, zararların, beliyyelerin ve şeytanların ve muzırların halk ve îcadları, şer ve çirkin değildir; çünkü, çok netâic-i mühimme için halkolunmuşlardır. Meselâ: Melâikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur; makamları sâbittir, tebeddül etmez. Keza hayvanatın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sâbittir, nâkıstır. Âlem-i insaniyette ise merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat nihayetsizdir. Nemrudlardan, fir’avnlardan tut, tâ Sıddıkîn-i Evliyâ ve Enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var.