Mektubat | On Dördüncü ve On Beşinci Mektup | 51
(50-60)

Biri: Bir sene gezip dolaşıp, tâ o geceye gelmektir. Bu kurbiyeti kazanmak için bir sene mesafeyi tayyetmek lâzım gelir. Şu ise, ehl-i sülûkün mesleğidir ki, ehl-i tarîkatın çoğu bununla gider.

İkincisi: Zamanla mukayyed olan cism-i maddî gılafından sıyrılıp, tecerrüdle ruhen yükselip, dün geceki Leyle-i Kadr’i öbür gün Leyle-i Îd ile beraber bugünkü gibi hazır görmektir. Çünkü ruh zamanla mukayyed değil. Hissiyat-ı insaniye ruh derecesine çıktığı vakit, o hazır zaman genişlenir. Başkalarına nisbeten mâzî ve müstakbel olan vakitler, ona nisbeten hazır hükmündedir.

İşte bu temsîle göre, dün geceki Leyle-i Kadr’e geçmek için, mertebe-i ruha çıkıp, mâzîyi hazır derecesinde görmektir. Şu sırr-ı gamızın esası akrebiyet-i İlâhîyenin inkişâfıdır. Meselâ: Güneş bize yakındır; çünkü, ziyası, harareti ve misâli âyinemizde ve elimizdedir. Fakat biz ondan uzağız. Eğer biz nurânîyet noktasında onun akrebiyetini hissetsek, âyinemizdeki misalî olan timsâline münâsebetimizi anlasak, o vâsıta ile onu tanısak; ziyası harareti, hey’eti ne olduğunu bilsek, onun akrebiyeti bize inkişaf eder ve yakınımızda onu tanıyıp münâsebetdar oluruz. Eğer biz bu’diyetimiz nokta-i nazarından ona yakınlaşmak ve tanımak istesek, pek çok seyr-i fikrîye ve sülûk-u aklîye mecbûr oluruz ki; kavânin-i fenniye ile fikren semavâta çıkıp semâdaki Güneşi tasavvur ederek, sonra mâhiyetindeki ziya ve harareti ve ziyasındaki elvan-ı seb’ayı uzun uzadıya tedkikat-ı fenniye ile anladıktan sonra, birinci adamın kendi âyinesinde az bir tefekkürle elde ettiği kurbiyet-i ma’nevîyeyi ancak elde edebiliriz.

İşte şu temsil gibi, nübüvvet ve veraset-i nübüvvetteki velâyet, sırr-ı akrebiyetin inkişafına bakar. Velâyet-i sâire ise, ekseri kurbiyet esası üzerine gider. Bir çok merâtibde seyr ü sülûke mecbûr olur.

İKİNCİ MAKAM:

O hâdisâta sebebiyet veren ve fesadı çeviren birkaç Yahudiden ibaret değildir ki, onları keşfetmekle fesâdın önü alınsın. Çünkü: Pek çok muhtelif milletlerin İslâmiyete girmeleriyle birbirine zıd ve muhalif çok cereyanlar ve efkâr karıştı. Bâhusus ba’zıların gurur-u millîleri, Hazret-i Ömer’in (R.A.) darbeleriyle dehşetli yaralandığından, seciyeten intikama fırsat beklerlerdi. Çünkü onların hem eski dini ibtal edilmiş, hem medâr-ı şerefi olan eski hükümeti ve saltanatı tahrib edilmiş. İntikamını, bilerek veya bilmeyerek hâkimiyet-i İslâmiyeden almağa hissen taraftar bir sûret almış. Onun için, Yahudi gibi zeki ve dessas bir kısım münâfıklar, o halet-i içtimâîyeden istifade ettiler denilmiş.

Dinle
-