Mektubat | On Dördüncü ve On Beşinci Mektup | 52
(50-60)

Demek o hâdisatın önünü almak, o vakitteki hayat-ı içtimâîyeyi ve muhtelif efkârı ıslahla olurdu. Yoksa bir-iki müfsidin keşfedilmesiyle olmazdı.

Eğer denilse: Hazret-i Ömer’in (R.A.) minber üstünde, bir aylık mesafede bulunan Sâriye namındaki bir kumandanına:

deyip, Sâriye’ye işittirip, sevk-ül-ceyş noktasından zaferine sebebiyet veren kerâmetkârane kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterdiği halde, neden yanındaki katili Fîruz’u o keskin nazar-ı velâyetiyle görmedi?

Elcevab: Hazret-i Yâkub Aleyhisselâm’ın verdiği cevab ile cevab veririz. (Hâşiye) Yâni: Hazret-i Yâkub’dan sorulmuş ki: “Ne için Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de, yakınında bulunan Ken’an Kuyusundaki Yusuf’u görmedin?” Cevaben demiş ki: “Bizim hâlimiz şimşekler gibidir; ba’zan görünür, ba’zan saklanır. Ba’zı vakit olur ki, en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Ba’zı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.”

Elhasıl: İnsan her ne kadar fâil-i muhtar ise de, fakat

sırrınca, meşîet-i İlâhîye asıldır ve kader hâkimdir. Meşîet-i İlâhîyye, meşîet-i insaniyeyi geri verir.


--------------------------------
(Hâşiye)

Dinle
-