o yol meşkûk ve müşkilâtlı ve bana nisbeten fuzuliyâne, hem en lüzumlu hizmete mâni ve hatarlı bir yoldur. Çoğu yalancılık ve bilmiyerek ecnebi parmağına âlet olmak ihtimali var. Hem siyasete giren, ya muvâfık olur veya muhalif olur. Eğer muvâfık olsa; mâdem me’mur ve meb’us değilim, o halde siyasetçilik bana fuzulî ve mâlâyâni bir şeydir. Bana ihtiyaç yok ki, beyhude karışayım. Eğer muhalif siyasete girsem, ya fikirle veya kuvvetle karışacağım. Eğer fikirle olsa, bana ihtiyaç yok. Çünkü mesâil tavazzuh etmiş, herkes benim gibi bilir. Beyhude çene çalmak ma’nasızdır. Eğer kuvvet ile ve hâdise çıkarmak ile muhalefet etsem, husûlü meşkûk bir maksad için binler günaha girmek ihtimali var. Birinin yüzünden çoklar belaya düşer. Hem on ihtimalden bir-iki ihtimale binaen günahlara girmek, ma’sûmları günaha atmak; vicdanım kabûl etmiyor diye Eski Said, sigara ile beraber gazeteleri ve siyaseti ve sohbet-i dünyeviye-i siyasiyeyi terketti. Buna kat’i şâhid, o vakitten beri sekiz senedir birtek gazete ne okudum ve ne dinledim. Okuduğumu ve dinlediğimi, biri çıksın söylesin. Halbuki sekiz sene evvel, günde belki sekiz gazete Eski Said okuyordu. Hem beş senedir bütün dikkat ile benim halime nezaret ediliyor. Siyasetvâri bir tereşşuh gören söylesin. Halbuki benim gibi asabî ve
düstûriyle, en büyük hileyi hilesizlikte bulan pervasız, alâkasız bir insanın, değil sekiz sene, sekiz gün bir fikri gizli kalmaz. Siyasete iştihası ve arzusu olsaydı; tedkikata, taharriyata lüzum bırakmayarak top güllesi gibi sadâ verecekti.
İKİNCİ NOKTA: Yeni Said ne için bu kadar şiddetle siyasetten tecennüb ediyor?
Elcevab: Milyarlar seneden ziyâde olan hayat-ı ebediyeye çalışmasını ve kazanmasını; meşkûk bir-iki sene hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir sûrette karışma ile fedâ etmemek için.. hem en mühim, en lüzumlu, en saf ve en hakîkatlı olan hizmet-i îman ve Kur’ân için şiddetle siyasetten kaçıyor. Çünkü diyor: “Ben ihtiyar oluyorum.. bundan sonra kaç sene yaşayacağımı bilmiyorum. Öyle ise, bana en mühim iş, hayat-ı ebediyeye çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saâdet-i ebediyenin anahtarı îmandır; ona çalışmak lâzım geliyor. Fakat ilim i’tibâriyle insanlara dahi bir menfaat dokundurmak için şer’an hizmete mükellef olduğumdan, hizmet etmek isterim. Lâkin o hizmet, ya hayat-ı içtimâîye ve dünyeviyeye âid olacak; o ise elimden gelmez. Hem fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez. Onun için o ciheti bırakıp, en mühim, en lüzumlu, en selâmetli olan îmana hizmet cihetini tercih ettim.