Nasıl kanun-u medeniyetinizin bana tatbikini teklif ediyorsunuz? Dünyayı bana zindan ettiniz. Zindanda olan bir adama böyle şeyler teklif edilmez. Siz bana dünya kapısını kapadınız; ben de âhiret kapısını çaldım; rahmet-i İlâhîye açtı. Âhiret kapısında bulunan bir adama, dünyanın karmakarışık usûl ve âdâtı ona nasıl teklif edilir? Ne vakit beni serbest bırakıp memleketime iâde edip hukukumu verdiniz, o vakit usûlünüzün tatbikini isteyebilirsiniz.
İkinci Mes’ele: Ehl-i dünya diyorlar ki: Bize ahkâm-ı diniyeyi ve hakâik-i İslâmiyeyi tâlim edecek resmî bir dâiremiz var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı dîniye yapıyorsun? Sen mâdem nefye mahkûmsun, bu işlere karışmaya hakkın yok.
Elcevab: Hak ve hakîkat inhisar altına alınmaz! Îman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakâik-i îmaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı sûretine sokulmaz; belki bir mevhibe-i İlâhîyye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsâ niyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir. Hem de sizin o resmî dâireniz dahi, memlekette iken beni vâiz kabûl etti, tâyin etti. Ben o vaizliği kabûl ettim, fakat maaşını terkettim. Elimde vesikam var. Vâizlik, imamlık vesikasiyle her yerde amel edebilirim; çünkü benim nefyim haksız olmuştur. Hem menfîler mâdem iade edildi, eski vesikalarımın hükmü bâkidir.
Sâniyen: Yazdığım hakâik-i îmaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitab etmişim. Herkesi da’vet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi arayıp buluyorlar. Yalnız medâr-ı maîşetim için, yeni huruf çıkmadan evvel, haşre dâir bir risâlemi tab’ettirdim. Bunu da, bana karşı insafsız eski vâli, o risâleyi tedkik edip, tenkid edecek bir cihet bulamadığı için ilişemedi.
Üçüncü Mes’ele: Benim ba’zı dostlarım, ehl-i dünya bana şüpheli baktıkları için, ehl-i dünyaya hoş görünmek için; benden zâhiren teberri ediyorlar, belki tenkid ediyorlar. Halbuki kurnaz ehl-i dünya, bunların teberrisini ve bana karşı içtinablarını, o ehl-i dünyaya sadâkata değil, belki bir nevi riyaya, vicdansızlığa hamledip, o dostlarıma karşı fenâ nazarla bakıyorlar.
Ben de derim: Ey âhiret dostlarım! Benim Kur’âna hizmetkârlığımdan teberri edip kaçmayınız. Çünkü inşâallah benden size zarar gelmez. Eğer faraza musîbet gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberri ile kurtulamazsınız.. o hal ile, musîbete ve tokata daha ziyâde istihkak kesbedersiniz. Hem ne var ki, evhama düşüyorsunuz?