Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 106
(88-221)

Ebû Hanife olarak İran’ın emsalsiz bir sûrette yetiştirdiği ulemâ ve evliyâya işâret ediyor, haber veriyor.

Hem ferman etmiş ki:

deyip, İmâm-ı Şafiî’ye işâret edip haber veriyor.

Hem -nakl-i sahîh-i kat’i ile- ferman etmiş ki:

deyip, ümmeti yetmiş üç fırkaya inkısam edeceğini ve içinde fırka-i naciye-i kâmile, Ehl-i Sünnet ve Cemâat olduğunu haber veriyor.

Hem ferman etmiş ki:

deyip, çok şûbelere inkısam eden ve kaderi inkâr eden Kaderiyye tâifesini haber vermiş. Hem çok şûbelere inkısam eden Râfızîleri haber vermiş.

Hem -nakl-i sahîh-i kat’i ile- İmâm-ı Ali’ye (R.A.) demiş: Sende Hazret-i İsâ (A.S.) gibi iki kısım insan helâkete gider. Birisi, ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ’ya Nasranî muhabbetinden hadd-i meşru’dan tecâvüz ile hâşâ “İbnullah” dediler. Yahudî, adâvetinden çok tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da; bir kısım, hadd-i meşru’dan tecâvüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir.

demiş. Bir kısmı, senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da, Havâriç’tir ve Emevîlerin müfrit bir kısım tarafdarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilir.

Eğer denilse: Âl-i Beyt’e muhabbeti, Kur’ân emrediyor. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş. O muhabbet, Şîalar için belki bir özür teşkil eder. Çünkü ehl-i muhabbet, bir derece ehl-i sekirdir. Ne için Şîalar husûsan Râfızîler, o muhabbetten istifade etmiyorlar; belki, işâret-i Nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar?

Elcevab: Muhabbet iki kısımdır. Biri: Ma’na-yı harfiyle, yâni: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak nâmına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Âl-i Beyt’i sevmektir.

Dinle
-