Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 104
(88-221)

deyip, Cengiz ve Hülâgu’nun dehşetli fitnelerini ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahvedeceklerini haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

Hem -nakl-i sahîh-i kat’i ile- Sa’d İbn-i Ebî Vakkas gâyet ağır hasta iken ona ferman etmiş:

deyip, ileride büyük bir kumandan olacağını, çok fütühat yapacağını, çok milletler ve kavimler ondan menfaat görüp, yâni İslâm olup ve çoklar zarar görecek, yâni devletleri onun eliyle harab olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış. Hazret-i Sa’d Ordu-yu İslâm başına geçti, Devlet-i İraniye’yi zîr ü zeber etti; çok kavimlerin dâire-i İslâma ve hidâyete girmelerine sebeb oldu.

Hem -nakl-i sahîh-i kat’i ile- îmana gelen Habeş Melîki olan Necaşî, Hicretin yedinci senesinde vefat ettiği gün; Ashabına haber vermiş, hatta cenaze namazını kılmış. Bir hafta sonra cevab geldi ki, aynı günde vefat etmiş.

Hem -nakl-i sahîh-i kat’i ile- Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn ile beraber Uhud veya Hira Dağı’nın başında iken dağ titredi, zelzelelendi. Dağa ferman etti ki:

deyip, Hazret-i Ömer ve Osman ve Ali’nin şehid olacaklarını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış.

Şimdi ey bedbaht, kalbsiz, biçâre adam! Muhammed-i Arabî akıllı bir adam idi diye o Şems-i Hakîkat’a karşı gözünü yuman biçâre insan! On beş enva’-ı külliye-i mu’cizâtından birtek nev’i olan umûr-u gaybiyeden on beş ve belki yüz kısmından bir kısmını işittin. Ma’nevî tevâtür derecesinde kat’i bir kısmını duydun. Şu ihbar-ı gayb kısmının yüzden birisini akıl gözüyle gören bir zâta “dâhî-i a’zam” denilir ki, ferasetiyle istikbâli keşfediyor. Binâenaleyh senin gibi haydi dehâ desek; yüz dâhî-i a’zam derecesinde bir dehâ-yı kudsiyeyi taşıyan bir adam yanlış görür mü? Yanlış haber vermeye tenezzül eder mi? Böyle yüz derece bir dehâ-yı a’zam sâhibinin Saâdet-i Dâreyne dâir sözlerini dinlememek, elbette yüz derece divâneliğin alâmetidir.

Dinle
-