Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 116
(88-221)

“Mescid-i Şerîf’in suffesini mesken ittihaz eden yüzden ziyâde fukara-yı muhâcirîni da’vet et!” Ben dahi onları aradım, topladım. Umumumuza bir tabla taam konuldu. Biz, istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasıl idi, yine öyle dolu kaldı; yalnız parmakların izi taamda görünüyordu.

İşte Hazret-i Ebû Hüreyre, umum kâmilîn-i ehl-i Suffe tasdikine istinâden, onlar nâmına haber verir. Demek, ma’nen umum Ehl-i Suffe rivayet etmiş gibi kat’idir. Hem hiç mümkün müdür ki, o haber hak ve doğru olmasa, o sâdık ve kâmil zâtlar sükût edip, tekzib etmesinler.

Onuncu Misâl: -Nakl-i sahîh-i kat’i ile- Hazret-i İmâm-ı Ali der: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Benî Abdülmuttalib’i cem’etti. Onlar kırk adam idiler. Onlardan ba’zıları bir deve yavrusunu yerdi ve dört kıyye süt içerdi. Halbuki umum onlara, bir avuç kadar bir yemek yaptı; umum yeyip tok oldular. Yemek eskisi gibi kaldı. Sonra üç-dört adama ancak kâfi gelir ağaçtan bir kap içinde süt getirdi. Umumen içtiler, doydular. İçilmemiş gibi bâki kaldı.

İşte Hazret-i Ali’nin şecâatı ve sadâkatı kat’iyyetinde bir mu’cize-i bereket!..

On Birinci Misâl: -Nakl-i sahîh ile- Hazret-i Ali ve Fâtımatü’z-zehra velîmesinde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Bilâl-i Habeşî’ye emretti: “Dört-beş avuç un ekmek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin.” Hazret-i Bilâl der: Ben taamı getirdim, mübârek elini üstüne vurdu; sonra tâife tâife Sahâbeler geldiler, yediler, gittiler. O yemekten bâki kalan miktara yine bereketle duâ etti, bütün Ezvâc-ı Tâhirat’a, herbirine birer kâse gönderildi. Emretti ki: “Hem yesinler, hem yanlarına gelenlere yedirsinler.”

Evet, böyle mübârek bir izdivacda, elbette böyle bir bereket lâzımdır. Ve vukuu kat’idir!..

On İkinci Misâl: Hazret-i İmâm-ı Câfer-i Sâdık, pederleri İmâm-ı Muhammedü’l-Bâkır’dan, o da pederi İmâm-ı Zeynel’âbidîn’den, o dahi İmâm-ı Ali’den nakleder ki: Fatımatü’z-zehra, yalnız ikisine kâfi gelecek bir yemek pişirdi. Sonra Ali’yi gönderdi; tâ Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin, beraber yesinler. Teşrif etti ve emretti ki: O yemekten her bir ezvâcına birer kâse gönderildi. Sonra kendine, hem Ali’ye, hem Fâtıma ve evlâdlarına birer kâse ayrıldıktan sonra, Hazret-i Fâtıma der: “Tenceremizi kaldırdık, daha dolu olup taşıyordu. Meşîet-i İlâhîye ile, hayli zaman o yemekten yedik.”

Dinle
-