Mektubat | On Dokuzuncu Mektup | 161
(88-221)

Altıncı Hâdise: Nakl-i sahîh ile haber veriliyor ki: Gazve-i Uhud’da veya Huneyn’de Şeybe İbn-i Osmane’l-Hacebî -ki, Hazret-i Hamza, onun hem amucasını, hem pederini öldürmüştü- intikamını almak için gizli geldi. Tâ Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın arkasından yalın kılınç kaldırdı. Birden kılınç elinden düştü. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona baktı, elini göğsüne koydu. Şeybe der ki: “O dakikada dünyada ondan daha sevgili adam bana olmazdı.” Îmana geldi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: “Haydi git, harbet!” Şeybe dedi: “Ben gittim, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm önünde harbettim. Eğer o vakit pederim de rastgelseydi, vuracaktım.”

Hem Feth-i Mekke gününde Fedâle nâmında birisi, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yanına vurmak niyetiyle geldi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ona bakıp tebessüm etti, “Nefsinle ne konuştun?” dedi ve Fedale için taleb-i mağfiret etti. Fedale îmana geldi ve dedi ki: “O vakit ondan daha ziyâde dünyada sevgilim olmazdı.”

Yedinci Hâdise: -Nakl-i sahîh ile- Yahudîler sû-i kasd niyetiyle, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın oturduğu yere üstünden büyük bir taş atmak ânında, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o dakikada hıfz-ı İlâhî ile kalkmış; o sû-i kasd de akîm kalmış.

Bu yedi misâl gibi çok hâdiseler vardır. Başta İmâm-ı Buhârî ve İmâm-ı Müslim ve eimme-i hadîs, Hazret-i Âişe’den naklediyorlar ki:

âyeti nâzil olduktan sonra, arasıra Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı muhafaza eden zâtlara ferman etti:

Yâni: “Nöbetdarlığa lüzum yok; benim Rabbim beni hıfzediyor.”

İşte şu Risâle de, baştan buraya kadar gösteriyor ki: Şu kâinatın her nev’i, her âlemi; Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı tanır, alâkadardır. Herbir nev’-i kâinatta, O’nun mu’cizâtı görünüyor. Demek o Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) Cenâb-ı Hakk’ın -fakat kâinatın Hâlıkı i’tibâriyle ve bütün mahlûkâtın Rabbi ünvanıyla- me’murudur ve resûlüdür. Evet, nasılki bir pâdişâhın büyük ve müfettiş bir me’murunu herbir dâire bilir ve tanır; hangi dâireye girse, onunla münâsebetdar olur; çünkü, umumun pâdişâhı nâmına bir me’muriyeti var. Eğer meselâ: Yalnız adliye müfettişi olsa, o vakit adliye dâiresiyle münâsebetdar olur.

Dinle
-