Elhâsıl: Vahdet ve îman yolunda, vücûb derecesinde bir suhûlet ve kolaylık var. Şirk ve esbâbda, imtina’ derecesinde müşkilât ve suubet var. Çünkü bir vâhid, külfetsiz olarak kesîr eşyaya bir vaziyet verir ve bir neticeyi istihsal eder. Eğer o vaziyeti almayı ve o neticeyi istihsal etmeyi, o eşya-yı kesîreye havale edilse; o vakit pek çok külfetle ve pek çok hareketlerle ancak o vaziyet alınır ve o netice istihsal edilir. Meselâ üçüncü mektupta denildiği gibi: Semavât meydanında, Şems ve Kamer kumandası altında yıldızlar ordusunu harekete getirmekle, her gece ve her sene, şa’şaalı tesbihkârane bir seyeran ve cereyan vermek demek olan câzibedar, sevimli vaziyet-i semâvîye ve mevsimlerin değişmesi gibi büyük maslahatların vücûd bulması demek olan o ulvî, hikmetli netice-i arziye, eğer vahdete verilse; o Sultan-ı Ezel kolayca küre-i arz gibi bir neferi, o vaziyet ve o netice için ecrâm-ı ulviyeye kumandan tâyin eder. O vakit arz, emir aldıktan sonra, me’muriyet neş’esinden mevlevî gibi zikr ve semâa kalkar; az bir masrafla o güzel vaziyet hâsıl olur, o mühim netice vücûd bulur. Eğer arza, “Sen dur, karışma!” denilse; ve o netice ve o vaziyetin istihsali de semavâta havale edilse; ve vahdetten, kesrete ve şirke gidilse; hergün ve her sene, binler derece küre-i arzdan büyük olan milyonlar adedince yıldızlar hareket etmek, milyarlar sene mesafeyi yirmi dört saatte ve bir senede kestirmek lâzımdır.
Netice-i Merâm: Kur’ân ve ehl-i îman, hadsiz masnûatı bir Sâni-i Vâhid’e verir. Doğrudan doğruya her işi O’na isnad eder. Vücub derecesinde suhûletli bir yolda gider; sevkeder... Ve ehl-i şirk ve tuğyan, bir masnû-u vâhidi hadsiz esbâba isnad ederek, imtina’ derecesinde suûbetli bir yolda gider. Şu halde Kur’ân yolunda, bütün masnûatla; dalâlet yolunda, bir masnû-u vâhid beraberdirler. Hatta belki bütün eşyanın vâhidden suduru, bir vâhidin hadsiz eşyadan sudurundan çok derece eshel ve kolaydır. Nasılki bir zâbit, bin neferin tedbirini, bir nefer gibi kolay yapar ve bir neferin tedbiri, bin zâbite havale edilse; bin nefer kadar müşkilâtlı olur, keşmekeşe sebebiyet verir.
İşte şu hakîkatı şu âyet-i azîme, ehl-i şirkin başına vuruyor, dağıtıyor: