Mektubat | Yirmi Altıncı Mektup | 345
(310-346)
Onuncu Mes’ele

(Ziyaretçilere âid ba’zı dostlar tarafından ihtar ile, bir düstûr îzah edilmek istenilmiştir. Onun için yazılmıştır.)

Ma’lûm olsun ki: Bizi ziyaret eden, ya hayat-ı dünyeviye cihetinde gelir; o kapı kapalıdır. Veya hayat-ı uhreviye cihetinde gelir. O cihette iki kapı var: Ya şahsımı mübârek ve makam sâhibi zannedip gelir. O kapı dahi kapalıdır. Çünkü ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenâb-ı Hakk’a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş. İkinci cihet, sırf Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı olduğum cihetledir. Bu kapıdan girenleri, aler-re’si vel’-ayn kabûl ediyorum. Onlar da üç tarzda olur: Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur.

Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyyen, Sözler’e ve envâr-ı Kur’âniyeye dâir olan hizmetimize ciddî tarafdar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.

Kardeşin hassası ve şartı şudur ki: Hakîki olarak Sözler’in neşrine ciddî çalışmakla beraber, beş farz namazını eda etmek, yedi kebâiri işlememektir.

Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözler’i kendi malı ve te’lifi gibi hissedip sâhib çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.

İşte şu üç tabaka benim üç şahsiyetimle alâkadardır. Dost, benim şahsî ve zâtî şahsiyetimle münâsebetdar olur. Kardeş, abdiyetim ve ubûdiyet noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur. Talebe ise, Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münâsebetdardır.

Şu görüşmenin de üç meyvesi var:

Birincisi: Dellâllık i’tibâriyle mücevherat-ı Kur’âniyeyi benden veya Sözler’den ders almak. Velev bir ders de olsa.

İkincisi: İbâdet i’tibâriyle uhrevî kazancıma hissedar olur.

Üçüncüsü: Beraber dergâh-ı İlâhîyeye müteveccih olup rabt-ı kalb ederek, Kur’ân-ı Hakîm’in hizmetinde el-ele verip, tevfik ve hidayet istemek.

Dinle
-